Birinin Karısı Olmak

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Cilt 1Bölüm 30: İlk "Meydan Okuma"

"Bekle, sana eşlik edeyim." Lei Tie yemeği mideye indirdi.

"Yok, kendim-"

"Eşlik edeceğim." Lei Tie kararından caymadı.

Qin Mian, köyün kasabadan epey uzakta olduğunu ve yoğun sezonda olduklarını hesaba katınca, yolun ıssız olacağını fark etti. Vahşi hayvanları ve yol ortasında soyulma riskini düşününce, gerçekten de tek başına gitmek tekinsizdi. "Öyle olsun. Bu arada, sebze tarlalarımız nerede? Hava soğumaya başladı. Birkaç sebze ekmezsek kışın yiyecek sebze bulamayacağız."

Lei Tie cevap vermeden önce düşünerek "Tarla, yarım mu'ya bölündü," dedi.

Qin Mian, "Tarla alanımız çok az. Ama yarım mu'luk sebze de sebzedir. Eğer yeterli parayı toparlarsak, daha fazla tarla alabiliriz."

"Hm." Doğrusu küçük hanımın yeni fikirleri vardı, Lei Tie itiraz etmedi. Bunu düşündükten sonra konuştu. "Sabahın bu saatinde kimse tatlı yemez."

Qin Mian birden sabah sabah kim gelip tatlı alır diye düşündü.

Gerçekten de bu detayı gözünden kaçırmıştı.

Lei Tie yemeğini bitirdiğinde Qin Mian kâseyi alarak eve gitti.

Tahıl güneşlenme alanından geçerken Xiao Hu ve dünkü küçük oğlan merakla ona baktı. Aniden yüzündeki gülümsemeyi sildi ve gelmelerini işaret etti.

İki küçük şeytan heyecanla koşturdular.

"Qin amca."

"Sadece iki kişiye ihtiyacım var." Qin Mian, Xiao Hu'nun köydeki tüm çoluk çocuğu toplayacağından korkuyordu.

Haylazlığı gözü kesen iki küçük şeytan ne demek istediğini anlamıştı ve küçük göğüslerine vurarak söz verdiler. "Qin amca, için rahat olsun. Eğer daha çok kişi gelirse, payımıza düşen azalır."

O zaman Qin Mian, Gou Dan* denen küçük şeytanın Xiao Hu'nun baba tarafından büyük erkek kuzeni olduğunu öğrendi. Birlikte oynarken eğleniyorlardı.

"Tekrar gideceğim zaman sizi çağırırım."

Lei Tie tarlayı sürmeyi bitirip eve döndüğünde saat ona geliyordu. Qin Mian kapıyı kilitledi, tanghulunun ayaklığını temiz bir bezle örttü ve Xiao Hu ve Gou Dan'dan uzak tutmak için Lei Tie'nin taşımasına izin verdi. Onlara tanghulu vermek istemeyecek kadar cimri değildi ama hâlâ tanghuludan kazanacağı az miktardaki paraya bel bağlıyordu. Çocuklar bundan bahsetmeden duramazdı ve bu bilgi sızdırılırsa hiç iyi olmazdı.

Qin Mian, Lei Tie'nin köyden ayrıldığını varsayarak Xiao Hu ve Gou Dan'ı çağırmak için tahıl güneşlenme alanına gitti ve aceleyle yanlarından ayrılmadan önce çeltik tanelerini bir süre kurumaları için ters çevirmelerini söyledi.

Köyün çıkışındaki yolun her iki tarafında kavak ve keçiboynuzu ağaçları uzanıyordu. Ağaçların yaprak dökme zamanı daha gelmemişti, bu yüzden sarmaşık gibi uzanan yapraklar insanın görüşünü engelliyordu. Qin Mian, Lei Tie'nin birkaç yüz metre uzaktan arkasına baktığını görmeden önce birkaç koşar adım attı.

"En büyük elti, aceleyle nereye yetişeceksin böyle?" Bir su çömleği taşıyan Zhao Shi çabucak yanına geldi ve bakışlarını takip etti. "Şuradaki en büyük kayınbirader değil mi? Yine kasabaya mı gidiyorsunuz yoksa? Daha dün büyük bir manda aldınız. Bugün kasabadan ne almak niyetindesiniz? Refaha ermeye başlamışsınız."

Qin Mian onu görmezden geldi ve temposunu hızlandırdı.

Zhao Shi'nin sesi o kadar sakindi ki insanın tüylerini diken diken ediyordu. "En büyük elti, seni azarladığım falan yok. Ama eğer para kazanmanın bir yolunu bulduysanız, ebeveynlerinize daha iyi bakın. Yoksa-"

Qin Mian lafını böldü. "İkinci kardeşin karısı, yapmam gereken işler var. Önden gidiyorum."

"Hey!" Zhao Shi kendisini hızlıca başından savdığını görerek tahminlerinden daha da emin oldu. Dişlerini gıcırdattı, ayağını yere vurdu ve söğüt gibi kalçalarını sallayarak eve gitmek için geri döndü.

Qin Mian, Lei Tie'ye yetişti ve terini sildi.

Lei Tie arkasına bir göz gezdirdi ve umursamazca "Aldırma," dedi.

Qin Mian elini savurdu. Eski evdeki insanlar hakkında konuşacak hiçbir şeyi yoktu ve soğuk bir ifade takınmakla yetindi.

Kasabaya vardıklarında doğrudan en zengin sokağa yöneldiler. Sokağın iki yanındaki tezgahlarda her türden şey satılmaktaydı: pankek, kumaş, şemsiye, allık, sebze… Zaman zaman duyulan, satıcıların uyuşuk ve mıymıntı bağırışlarının yanı sıra, bir kısmının da insanları güldüren, şarkı söylercesine gür ve yüksek perdeden çıkan bağırışları vardı. Etrafta gezinen halk, telaş içinde gezen tüccarlar ve hatta aylak hödükler bile ilginç, küçük tezgahların önünde durmuş titizlikle bir şeyler seçiyordu.

Qin Mian tezgâh açacak bir yer buldu ama aniden hevesi uçup gitti – malları kim satacaktı?

Parlak bakışlarla Lei Tie'ye baktı.

Lei Tie ona hızlıca bir bakış attı ve ona bakmadan ve ses çıkarmadan tanghulu ayaklığını yere koydu.

Qin Mian yaklaştı, hafifçe omzuna vurdu ve gülümseyerek ona baktı. "Kardeş Tie, 'leziz tanghulular, şişi 2 Wen' diye bağır."

Lei Tie hâlâ gıkını çıkarmamıştı.

Tatlı dil yılanı deliğinden çıkaramamıştı, Qin Mian sert yola başvurdu. "Bağırmazsan, öğlene yemek yok."

Lei Tie'nin ağzı genişçe açıldı ve aniden ayaklığı Qin Mian'ın eline tutuşturdu. "Kasap Zhang'a gidip av lazım mı diye soracağım."

Bunu söyledikten sonra Qin Mian'ın yanıtını beklemeden hızlıca uzaklaştı.

"Hey, sen-" Qin Mian'ın nutku tutulmuştu. Lei Tie'nin ciddi ciddi yoluna devam ettiğini görünce, sinirleri tepesine çıktı ve kalbi buz keserek ıssızlaştı. Bu kasabaya tamamen yabancıydı ve geçen seferki gelişinde normal hissediyordu. Bugünse içinde anlaşılmaz bir yalnızlık hissi kök salmış ve içini bir tedirginlik duygusu doldurmuştu. Sanki bu koca dünyada tek başınaydı.

İnsanlar kırmızı tanghululara merakla bakarak geçiyorlardı. Gelip yakından bakmak istediler ama onun tek yaptığı gülümsemekti. Gerçekten bağırmak zorunda mıydı? O anda, tanghulu satma fikrinden pişmanlık duydu. Neden böyle bir sorunla karşılaşacağını düşünmemişti?

"Küçük kardeş, ne satıyorsun?" Gri saçlı, yaşlı bir bayan neşeyle sordu.

Qin Mian, "Bunlar tanghulu. Tatlı ekşi, tam çocuklara göre. Teyze, ailesi için bir şiş almak isterler mi?" dedi.

"Tanghulu mu? Lezzetli mi?" Yaşlı bayan gözlerinde garip bir bakışla sordu.

Qin Mian kadının sade bir şekilde giyindiğini ve kıyafetindeki yamaları görünce; muhtemelen cömert biri olmadığını düşündü. Ama oradaki herkes müşteriydi. Bir şiş aldı ve yüzünde bir gülümsemeyle kadına verdi. "Önce tadına bakın, sonra beğenirseniz alırsınız."

Etrafta ilgiyle birkaç kişi daha toplanmıştı. Kim beleş yiyecek istemezdi ki?

Qin Mian üç şiş daha aldı ve birkaç kıskanç çocuğa verdi.

"Tadına bakın, çocuklar buna kesin bayılacak. Şişi 2 Wen."

Yaşlı bayan bir ısırık aldı ve yüzünü ekşitti ama çok kibardı ve yine de gülümseyerek "Bu yaşlı bayan bunu yiyemez ama küçük bebeler kesinlikle beğenir," dedi.

Bunları söyledikten sonra göğsünden birkaç bakır para çıkardı ve dört tanesini Qin Mian'a verdi. "İki şiş ver."

İşletme sonunda açılmıştı. Qin Mian rahat bir nefes aldı ve ivedilikle iki şiş vererek parayı aldı.

"Anne, tadı çok güzel. Bir tane daha istiyorum." Yaklaşık altı yaşında küçük bir kız, parlak gözlerini tezgahtaki kırmızı meyvelere dikmiş annesinin kolunu çekiştiriyordu.

"Çok ekşi, nasıl yenir ki." Kadın gizlice Qin Mian'a baktı ve biraz utanarak küçük kızı çekti. Bununla birlikte elinde tuttuğu ısırılmış tanghuluyu da atmamıştı.

Qin Mian çaresiz hissetti. Bugün bir hataydı. Lei Tie'nin gitmiş olduğu yöne bakarak adamın hâlâ dönmediğini gördü, kızgınlığı daha da arttı. Bu, ondaki mücadeleci ruhu uyandırdı. Ayaklığı taşıyarak bağırmaya başladı."Tatlı ekşi tanghulularım var, gelin bakın, şişi 2 Wen. Gelin bakın…"

Sokağın yarısı boyunca bağırarak yürüdü ama sadece altı şiş satabildi. Qin Mian denemeye cesaret eden çok kişi olmamasının, bunun yeni bir şey olmasından kaynaklandığını anlamıştı. Ama açık fikirli modern bir adam olan kendisinin eski kafalı, tutucu bir adama dönüşmesini engelleyemediğine inanamıyordu.

Bağırmak yerine eski yerine döndü ve iki şiş alarak birini sol tarafta kumaş satmakta olan ellili yaşlardaki kadına ve diğerini sağ tarafta sebze satan adama verdi.

"Bir mahsuru yoksa, tadına bakın."

Ticaret yapan insanlar, başkalarının çıkarları adına işleri halletmek için biçilmiş kaftandı. Şişleri alarak cömertçe teşekkür ettiler.

Qin Mian kendisi de yemek için bir şiş aldı ve bağırdı. "Nefis tanghulu şişleri 2 Wen, nefis tanghulu şişleri 2 Wen…"

"Lafı bile olmaz," dedi kadın gülümseyerek ve bir ısırık aldı. "Biraz ekşi ama mükemmel. Lezzetli."

Genç adam da bambu çubuktaki alıcı ısırdı. "Pek beğenemedim ama karım tatlı ekşi atıştırmalıklara bayılır. Küçük kardeş, beş şiş daha ver."

Doğrusu bu yöntem işe yaramıştı. Oradan geçen insanlar, üçünü hem yer hem sohbet eder hâlde görünce ilgileri onlara yöneldi. 2 Wen'e bir şiş alıp yeni bir şeyler denemeye değerdi.

Çok geçmeden Qin Mian on şişten fazla satmıştı. Karşıdaki pirinç dükkânından on yaşından küçük bir kız gelip beş şiş almıştı.

Qin Mian cömertçe kıza ekstra şiş de vermişti.

Küçük kız ona gülümseyerek bakmış ve sevinçle koşarak geri dönmüştü. Bir süre sonra bitişikteki şarküteri dükkânından, kendi yaşlarında bir kızı sürükleyerek getirmiş ve o da beş şiş almıştı.

Qin Mian ona da ekstra şiş vermişti.

Bir saati aşkın bir süreden sonra tanghulular tükenmişti.

Qin Mian zafer kazanmış gibi hissediyordu. Batmakta olan güneşe bakarak, telaşsız bir şekilde işportasını omzunda taşıyan küçük, seyyar bir restoran buldu.

Domatesli yağda yumurta, yeşil biberli kavurma ve bir kâse pilav sipariş ederek tek başına yedi. Lei Tie'ye gelince, kimin umrundaydı ki?

Daha iki lokma almıştı ki önüne bir gölge düştü. Qin Mian yukarı baktı ve Lei Tie'nin bir anda tepesinde belirdiğini ve kendiliğinden karşısına oturduğunu gördü.

Garson hemen geldi. "Birlikte misiniz? Başka ne alırdınız?"

Qin Mian sesini çıkarmadan yemeye devam etti.

Lei Tie de konuşmuyordu.

Garson şüpheyle Qin Mian'a ve ardından Lei Tie'ye baktı. İkisinden de çıt çıkmadı, o yüzden garson çaresizce gitmek zorunda kaldı.

Qin Mian göz kapaklarını kaldırdı ve muhalif bir şekilde Lei Tie'ye baktı.

Lei Tie'nin ifadesi önceden de olduğu gibi kayıtsızdı.

Dükkândaki yemekler güzel pişmişti. Qin Mian onu umursamadı ve büyük lokmalarla yemeğine devam etti.

"Hanım, acıktım."

Qin Mian şoke olmuştu ve hemen eliyle ağzını kapattı. "Kapa çeneni!"

Ağzı kapatılan Lei Tie kıpırdamıyordu. Gözlerini kırptı ve Qin Mian'ın eli burnundan aşağısını kapattığı için koyu gözleri daha da derinleşti.

Bu göz kırpış, Qin Mian'ın kalbini titretti. Dükkândaki diğer müşterilere bakmak için döndü. Lei Tie'nin dediklerini duyan kimse olmadığını görerek rahat bir nefes verdi ve Lei Tie'ye kızgın bir bakış attı.

Lei Tie kafasını geri çekti ve, "Karnım aç, ha-"

"Garson, bir kâse pilav daha!" Qin Mian ona ters ters baktı.

Garson, Qin Mian'ın bağırışıyla az kalsın elinde taşıdığı yemeği düşürecekti.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR