Birinin Karısı Olmak

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Cilt 1Bölüm 44: Ziyaret

Qin Mian son günlerde Lei Tie'nin döndüğünde yiyecek bir şey bulabileceğinden emin olmak amacıyla daha çok pilav pişiriyordu. Akşama arta kalan pilav, tam da kızarmış pilav yapmalıktı. İki yumurta aldı ve kırarak karıştırdı, sonra yıkamak için bir havuç ve bir avuç dolusu sebze aldı. Ardından havuç ve sebzeleri kesti ve nefis kızarmış pilav hazırdı. Bu sırada güçlü aromasıyla ekşi ve baharatlı çorba kömür ocağında pişmekteydi.

Lei Tie banyo yaptıktan sonra temiz kıyafetler giyerek mutfağa gitti. Masaya kızarmış pilav koyan karısını görerek eğildi ve ocağın üzerindeki toprak tencereyi alarak peşinden gitti.

"Bu yeter mi?" diye sordu Qin Mian. Tabağa yığılmış kızarmış pilav lezzet doluydu. Qin Mian yemeğe olan aşkından dolayı tüm tabak çanaklara karşı özel bir sevgi duyuyordu. Evdeki tabak çanaklar farklı şekil ve boyutlardaydı, bu tabak kızarmış pilav için fazla büyüktü.

"Yeterli." Lei Tie mutfağa giderek dört kâse getirdi: iki pilav kâsesi, iki çorba kâsesi. "Sen de al."

Qin Mian kurt gibi acıkmıştı, kâsesine pilav doldurdu.

"Yeter mi?" Lei Tie yanına oturarak sordu. Karısının başını yukarı aşağı salladığını görerek pilav tabağını onun önüne koydu ve yemeye başladı.

Cidden aç olduğu anlaşılıyordu fakat hareketleri, önceki zarafetinden yoksun olmasa da biraz aceleciydi. Qin Mian'ın dudaklarında cılız bir gülümseme belirdi ancak sözleri kabaydı. "Önünden alan yok." Böyle dese de bir çorba kâsesi alarak içine çorba doldurdu ve Lei Tie'nin sol elinin yanına koydu.

"Bir gündür ağzıma lokma koymadım," diye cevapladı Lei Tie kısaca. Çorbadan bir kaşık aldıktan sonra yemeye devam etti.

Qin Mian daha fazla bir şey demeye dayanamayarak başını yemeğe eğdi.

Bir kâse pirinci bitirdikten sonra chopsticklerini bırakmadan önce yarım kâse çorba içti ve ardından Lei Tie'nin yemek yiyişini seyretti.

Ardından Lei Tie kalan çorbayı bitirdi.

Qin Mian tereddütle "Doydun mu? Doymadıysan iki pankek daha yapayım," dedi.

"Doydum." Lei Tie kâseleri toplamak için kalktı.

Qin Mian esnedi. "Yarın yıkarız."

Lei Tie gafil avlanmıştı. Hep küçük hanımın, özellikle de mutfakta temizlik ve düzeni sevdiğini düşünmüştü. Kirli kâseler, yıkanmak için yarına bırakılmazdı. Bu ilk seferdi.

Işığın altındaki siyah göz bebekleri, kabul ederken yumuşak bir renkle kaplandı ve mutfaktan çıkmadan önce sadece kâseleri ve chopstickleri ocağın üzerine bıraktı.

İkisi de gargara yaptıktan sonra beraber yatak odasına döndüler.

Qin Mian banknotu kasaya koyarak kilitledi, anahtarı kaldırdı ve yatağa girdi.

Lei Tie ışığı söndürerek, onu kollarının arasına aldı. Qin Mian tartışacak havada değildi, rahat bir pozisyona geçti ve adamın, kendininkinden baya yüksek olan vücut ısısının keyfini çıkarırken yarasına değmemeye dikkat etti. Bir kere daha bu adamın kışın en iyi soba olduğunu fark etti.

"Son günlerde nasılsın?" Lei Tie hâlâ karanlıkta karısının yüzüne tarafsızca dokunabiliyordu ve yüzünü okşadı.

Lei Daiqang'ı hatırlayan Qin Mian, cevaplamadan önce bir anlığına tereddüt etti. Lei Daqiang'ın yarın buraya geleceğinden adı gibi emindi.

"Son birkaç gündür seni görmedim, hava da yağmurluydu, o yüzden dağa karşı seni azarladım ve baban da beni azarladı. Sonra ben de 'seni ilgilendirmez' diyerek karşılık verdim," dedi Qin Mian sakince lakin bir parça tedirgindi. Sonuçta Lei Daqiang, Lei Tie'nin babasıydı. Hemen ekledi. "Bunlar olurken etrafta kimse yoktu."

"Ziyanı yok." Lei Tie duygusuz bir şekilde "Görünürde tahammül etmek yeterli olacaktır," dedi.

Qin Mian aniden oluşan kimsesizlik atmosferinden hoşlanmadı. Adamın kucağında dönerek yüksek sesle "Uykum var. Uyu, uyu," dedi.

Lei Tie kollarını sardı ve onu kucağında daha da sıkı tutarak gözlerini yumdu.

Ertesi gün gökyüzü nihayet açılmış ve soğuk hava yumuşamıştı. Ortalığa açık ve taze bir sonbahar havası hâkimdi. Bahçedeki kasımpatıları sonbahar yağmurunda kalmış olmalarına rağmen çiy damlalarıyla daha da canlı görünüyorlardı. Yeni açan çiçekler daha da büyümüş ve yaydıkları koku daha yoğun hâle gelmişti. Bahçe zemini sırılsıklam olmuştu ve üstüne basıldığı anda çamura dönüşecekti.

Önceden parası olmadığından bahçeyle uğraşmamıştı. Şu anda Lei Tie'nin geri vermiş olduğu 500 Tael'i vardı, yeterli güvene sahipti. Bu bahçeyle ilgilenilmesi gerekiyordu.

"Lei Tie, neredesin?" Qin Mian açık kapıya bakarak bağırdı, adamın fazla uzağa gitmeyeceğini biliyordu.

Lei Tie'nin sesi, avlu duvarının dışından duyuldu. "Buradayım."

Qin Mian döndü ve mutfağa girdi. Beklenildiği üzere dünden kalan kâse ve chopsticklerin yıkanmış olduğunu ve ayrıca tava ve ocağın da temizlendiğini gördü.

Kahvaltı hazırladıktan sonra bahçede tatlı kokusu burnuna gelen, gür çiçekli iki osmanthus ağacı daha durduğunu gördü.

Qin Mian şaşkınlıkla yanına geldi. "Nereden getirdin?"

"Dağdan." Lei Tie bahçedeki kasımpatıları görmüştü ve bahçenin boş kalmasından hoşlanmayacağını tahmin etmişti.

"Kahvaltıdan sonra dikelim."

Lei Tie ellerini yıkadı ve masaya oturdu. Masada iki porsiyon kızarmış noodle ve iki kâse çorba durmaktaydı. İkisi de fazlaca yemek yediklerinden kâseleri büyüktü ama Lei Tie'nin kâsesi, Qin Mian'ınkinden daha büyüktü.

Lei Tie karısının bu kadar hünerli olmasına duygulandı. Şu ana kadar yalnız yaşadıkları beş günde de kahvaltı farklıydı. Bugünkü kızarmış noodlea insanın iştahını kabartan altın yumurtayla, doğranmış açık kırmızı chili biberi ve yeşil çin lahanası yaprağı eklenmişti.

Tüm bunları düşünürken yüzü ifadesizdi.

Hoş, Qin Mian bugünkü kahvaltıyı beğendiğini gözlerinden okumuştu. İçinden ukalalık etti. Seni piç, seni bu genç efendiyle 'evlendirdikleri' için atalarına teşekkür borçlusun.

"Yol çamur dolu, kasabaya gitmesi zor olur. Yerler kuruyuncaya kadar beklemek en iyisi. Bugün nehir kıyısına gidip, bahçeye döşemek için biraz taş toplayalım. En azından bir patika falan vardır. Ne dersin?"

"Hıhı."

"İki osmanthus ağacını kasımpatıların yanına ek. Meyve ağaçları için de yer ayır." Qin Mian bahçeye göz attı lakin bahçenin bir parça küçük olduğunu düşünüyordu. Önceki hayatında şehirde o kadar uzun süre yaşamıştı ki dar alanlardan hoşlanmıyordu. Pekâlâ, çok para kazanana kadar beklemesi gerekecekti.

"Daha sonra dağdan meyve ağacı buluruz. Hızlı ye." Lei Tie chopstickleriyle yavaşça Qin Mian'ın kâsesine vurdu.

Yemek yedikleri sırada dışarıdan gelmekte olan iki kişi vardı. Gelenler yüzlerinde bir gülümsemeyle, otuz yaşından genç görünen bir adam ve kadındı.

Qin Mian bu kadının, ev arazisini görmeye geldiklerinde yan tarafta yaşayan ve onları gözetleyen kadın olduğunu fark etti. Kocasının adı Zhou Erhao'ydu.

"Lei Tie ve karısı yemek yiyorlar." Erhao'nun karısının güleç ifadesi zorlama gibiydi, iki gözünün kenarı da derin çizgilerle çevriliydi.

Qin Mian ve Lei Tie ayağa kalktılar ve ne için geldiklerinden emin olamayarak onları içeri buyur ettiler.

"Hah-hah, misafirperverliğiniz için teşekkürler." Zhou Erhao, gözleri yemek masasındaki yağlı kızarmış noodlelara takılıp, gizlice yutkunmadan önce çekik gözleriyle sağa sola bakınarak etrafı taradığı sırada ellerini giysi kollarının içine soktu. Lei Tie'nin misafirlerini baya cömertçe ağırladığına dair duyumlar almıştı. Ancak Lei Tie evi inşa ettiği sırada kayınpederinin ailesinin sorunları yüzünden gecikmiş ve Lei Tie'nin ailesi yeni ev partisi verirken bir kez daha kayınbiraderinin meselelerine sürüklenmişti ve Zhou Erhao'yu yiyemediğine pişman eden o yemeğe katılmayı başaramamıştı. Önceki gece komşu evden bir şeyler duymuş ve fırsatın gelmekte olduğunu anlamıştı. Bugün, karısı ısrar ettiği anda onu buraya kadar takip etmişti. Köydeki insanların kahvaltısı yulaf lapası, buğulanmış mısır ekmeği ve sebze turşusundan oluşmaktaydı. Lei Tie'nin ailesi geçimlerini sağlamada baya başarılıydılar. Bu kızarmış noodlelar yalnızca yumurta değil, ayrıca lezzetli kokmasını sağlayan çokça yağ ile de doluydu.

Qin Mian sezgisel olarak onlardan hoşlanmamıştı. Lei Tie'ye anlam yüklü bir bakış fırlatarak noodleını yemek için kafasını eğdi. Onları zor durumdan kurtaran her zaman kendisi olamazdı.

"Bir şey mi oldu?" Lei Tie şüphelenmişti.

Erhao'nun karısı hemen elini savurdu ve endişeli görünerek "Yok, yok olmadı. Dün gece yarısı ikiniz kavga ediyor gibiydiniz. Yapabileceğimiz bir şey var mı diye bakmaya geldik. Bundan böyle komşu olacağımızdan lütfen yardım istemekten çekinmeyin."

"Çok teşekkürler." Lei Tie alçak sesle konuşarak başını yukarı aşağı salladı.

"Şu mobilyaların tarzına bak." Zhou Erhao güzel bir kadına dokunurmuşçasına aç gözlü bakışlarla kanepeye dokundu. "Ucuz olmasa gerek? Bu köyde yalnızca sizin ailede böyle şeyler var."

Lei Tie kaşlarını çattı ve noodleını yemek için oturdu.

Qin Mian onu masanın altından tekmeledi. "İlginiz için teşekkürler ama Lei Tie ile aramızda hiçbir problem yok. İstediğiniz yere oturabilirsiniz. Hava soğuduğundan yemekler de çabucak soğuyuveriyor, o yüzden size eşlik etmeden önce yemeğimizi bitirmemizi beklemeniz gerekecek."

O ve Lei Tie birbirlerine baktılar ve dile getirmeden gizlice anlaşarak yavaşladılar. Acele etmeden kızarmış noodleları bitirdikten sonra yavaşça çorbalarını içtiler.

Zhou Erhao ve karısı bir süre oturduktan sonra sıkıldılar. Sonunda hoş karşılanmadıklarını anlayarak yüzlerinde soğuk bir gülümsemeyle ayağa kalktılar ve birkaç veda sözcüğü ederek gittiler.

Qin Mian diziyle Lei Tie'ye vurdu. "Şu ikisi iyiye benzemiyordu. Bir dahaki sefere daha akıllıca davran."

Lei Tie belirsiz bir anlamda Qin Mian'a baktı, çorbasını fondipledi ve onun içmesini seyretti. Bilinçli olarak bulaşıkları toplamadan önce sabırla Qin Mian'ın çorbasını bitirmesini bekledi.

"Öğle yemeğine baharatlı acı çorba mı var güveç mi?"

Unutmamıştı. Qin Mian gözlerini kısarak "Neden olmasın," dedi.

Lei Tie bulaşıkları yıkadıktan sonra osmanthus ağaçlarını diktiler, eski ayakkabılarını giyerek taş toplamaya nehir kıyısına gittiler.

Köyün batı tarafına yakın, kuzeyden güneye doğru akan Sade Su Nehri, Yeşil Dağ Köyü'nün ana su kaynaklarından biriydi. Burası köylülerin tarım arazilerini ve sebzelerini sulamak, çamaşırlarını yıkamak ve boş zamanlarında balık tutmak gibi şeyler için kullandıkları yerdi.

Nehrin yanındaki yeşilimsi siyah taşın yanında iki kadın, çamaşır yıkarken sohbet ediyordu. Bunlar Zhou Cuihua ve Fang Hongliu'ydu. Qin Mian ve Lei Tie'nin geçtiğini görerek kibarca gülümsediler.

Qin Mian şaşırmıştı, gülümseyerek karşılık verdi. Tutumlarında değişmiş olan şey her neyse, kötü bir şey değildi.

Nehir kıyısında bütün yıl boyunca yağmurla sürüklenmiş, irili ufaklı bir sürü taş vardı. Kısa süre içinde sepetin yarısını doldurmuşlardı.

"En büyük çocuk, buradasın demek." Arkalarından kötücül bir ses duyuldu. Qin Mian vıjt diye Lei Tie'nin arkasına geçmeden önce duraksadı.

Lei Tie doğruldu. "Baba."

Lei Daqiang soğukça homurdandı, büyük adımlarla yaklaştı ve kaba bir sesle bağırdı. "Baban olduğumun farkındasın! Karının bana karşı nasıl davrandığından haberin var mı?"

Lei Tie gelişigüzel sağ elini kaldırırken her zamanki gibi görünüyordu, elindeki sıcak kaz taşı* uzaktaki sepetin tam içine düştü.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR