Birinin Karısı Olmak

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Cilt 1Bölüm 55: Beraber Olduktan Sonraki İlk Bayram

"Biraz pahalı." Lei Xiangren ona katılan bir bakış takındı. "Birkaç parça ince domuz göbeği de 2 Wen."

Güveç müşterilerine servis yapmak için dışarıda, birkaç atım ötede duran Chen Shi, nutku tutularak, hor gören bakışlarla ikisine baktı. Bu insanlar nereden geliyordu? Çok pahalıysa yemesinlerdi. Ayrıca tüm şişlerdeki köfteler aynı boyuttaydı. Bu kadar seçici olmak gerekli miydi?

Qin Mian onlara bakmadan yavaşça, "Sağda buğulanmış içli çörek satanlar ve ileride noodle ve susamlı pankek satanlar var."

Zhao Shi konuşmayı bıraktı.

Lei Xiangli ikinci kardeşi ve ikinci yengesi adına utançtan kızardı. Yüksek sesle, "Gelenler var. Acele edin, güzelce seçin de önce pişirsinler," dedi.

Zhao Shi ve Lei Xiangren daha fazla konuşmadılar ve yemek seçimlerini hızlandırdılar.

Qian Shi tek söz etmeksizin, istediği yemekleri çoktan seçmişti. Sonuçta bugün kazandıkları tüm para Du Shi'ye verilecekti. Şu anda yemek yememesi aptallık olurdu.

Kocasının yalnızca sebze yemekleri seçtiğini görerek ona bir bakış attı ve tekrar seçmesine yardım etti. Onun için daha fazla et yemeği seçti.

Lei Xiangyi nazikçe gülümsedi.

Qian Shi'nin yüzü kızardı.

Lei Xiangren ve Zhao Shi ellerindeki küçük sepetlere bir göz attılar. Altta kalmamak için tüm et yemeklerinden seçmişlerdi.

Hesap yapılınca toplam 62 Wen tuttu. %20 indiriminin ardından 50 Wen'e düştü. Lei Xiangren ve Zhao Shi o kadar dertlenmişlerdi ki kaşlarını çattılar. Bu paranın Du Shi'den geldiğini anımsayıp, daha iyi düşündüklerinde kalplerindeki ağırlık kayboldu.

Yemeklerini yedikten sonra arabayla eve döndüler.

Kasabanın dışındaki ıssız yolda yalnızca eşeklerin boyunlarındaki çanların şıngırtıları duyuluyordu.

Lei Xiangren, Lei Xiangyi ve Lei Xiangli'nin dikkatini çeken hafif bir "ah" çekti.

"İkinci kardeş, ne oldu?" diye sordu Lei Xiangyi.

Lei Xiangren uzun uzun düşündü. "Üçüncü kardeş, dördüncü kardeş, bir fikrim var. Dinleyin de bir düşünün."

Zhao Shi de Qian Shi de şöyle bir baktı.

"Ne diyeceksen de," dedi Lei Xiangyi rahatsızlıkla.

Lei Xiangren, "Bugün 160 Wen net kâr yaptık. 50'sini yemeğe harcadıktan sonra geriye daha 110 Wen kalıyor. Bence, biz üç kardeş, 20'şer Wen alıp kalanını anneme verebiliriz. İkiniz buna ne dersiniz? Sizin de bildiğiniz gibi iki çocuğum var. Onlara pek atıştırmalık alacak param olmuyor," dedi.

Lei Xiangyi küçümseyerek, "Sana kim inanır? Daha önce çalıştığın işlerden kazandığın tüm parayı anneme verdiğine inanmıyorum," dedi.

Lei Xiangren ters ters bakarak, "Bunları söylemeye bu kadar hevesliysen, sen de aynısın demektir. Yoksa benim öyle yaptığımı nereden bileceksin ki?"

Lei Xiangyi cevap vermedi.

Lei Xiangli içten içe kahrolmuştu. Kazandığı tüm parayı annesine verecek kadar dürüst olan tek kişi kendisi olabilir miydi?

Lei Xiangren ses tonunu yumuşattı. "Bencillik yapmayan kim var ki? Hep Xinxin'e atıştırmalık almak için parası olmadığını söyleyen sen değil miydin? Dördüncü kardeşe gelince, evlenme vakti geldi. Daha çok para biriktirmen gerek, değil mi? Yeni hanım ev halkına katılıp, sen ona bir çiçek bile alamadığında karizmayı çizdirirsin."

Lei Xiangli'nin yüzüne sıcak basmıştı, dikkatlice, "Bir şey hakkında konuşmak istiyorsan düzgünce konuş. Zırvalayıp durma."

"Ah, dördüncü kardeş hâlâ utangaç." Zhao Shi yüksek sesle güldü.

Lei Xiangyi ve Qian Shi birbirlerine anlam dolu bir bakış attılar.

"Diyeceğim yok," dedi Lei Xiangyi acı bir gülümsemeyle. "Annenin Xinxinimizi sevmediğini biliyorsun. Şimdiye kadar yediği atıştırmalıkların sayısı bir elin parmaklarını geçmez, bayramlar hariç."

O ve Lei Xiangren aynı fikirde karar kıldıktan sonra ikisi de Lei Xiangli'ye baktı.

Lei Xiangli, Du Shi'yi kandırmaktan hoşlanmıyor olsa da itiraz etmedi. "Bırakın… İtirazım yok."

Zımnen gülümseyerek, her biri kendilerine saklamak üzere 20 Wen aldılar. Ardından sakince havadan sudan konuştular.

Akşam iş bittiğinde, Qin Mian, Chen Shi'ye 5 Wen vererek, kendisi ve Lei Tie adına acılarına ortak olduklarını ve onlar için endişelendiklerinin bir göstergesi olarak, Zheng Liu ve Qang Shun'a atıştırmalık götürmesini istedi.

Qin Mian, kendisi ve Lei Tie için biraz pilav ve yemek ayırarak, bunlardan karınlarını doyurmak için hâlâ yanmakta olan sobada kızarmış pilav pişirdi. Ancak ondan sonra arabayla evin yolunu tuttular.

O anda gökyüzü, üzerinde asılı duran şişkin ayla zifiri karanlıktı. Ay ışığı hafif ve yumuşaktı, etrafta sessizce süzülen beyaz bulutlar, gecenin perdesini daha da karartıyordu.

Qin Mian arkasına bakarak, "Bunu kendim mi hayal ediyorum? Neden hep arkamızda biri varmış gibi geliyor?" dedi.

O ve Lei Tie'nin dağ yolundaydılar. İki tarafta uzanan dağlar çok ıssızdı ve bu gerçekten de biraz ürkütücüydü.

"İnsanlar var." Lei Tie sakince konuştu.

Qin Mian'ın kafası karışmıştı. "Kim? Tarife göz koyanlar mı?"

"Endişelenme." Lei Tie, Qin Mian'ın eline bastırdı ve hafifçe dizginleri çekti. Manda durmuştu.

Mandanın toynak sesleri ve araba tekerlerinin tıkırtısı kayboldu. Gece gökyüzü daha da sessizleşti. Kuvvetli bir rüzgâr esti ve Qin Mian titremesine engel olamadı. Lei Tie, kıpırdamadan arabada oturmasını işaret etti. Ardından sessizce arabadan atlayarak yolun ortasına yürüdü ve sakince arabanın arkasına baktı.

Qin Mian açıklanamaz bir şekilde, dövüş sanatları romanlarındaki dövüş sanatları ustalarının, birbirleriyle yüzleşmek üzere oldukları sahneyi düşündü.

Lei Tie çok sakin göründüğünden Qin Mian'ın endişesi yok olmuştu. Arabanın içinde dönerek, merakla uzaklara baktı.

Ellerinde sağlam sopalarla, güçlü kuvvetli dört adam süratle onlara yaklaştı.

Yolun ortasında duran karanlık figürü görünce kaçmadılar. Birbirlerine baktılar ve belli belirsiz bir şeylerin yanlış oluğunu hissettiler. Bir anlık tereddütten sonra sopalarını sıkıca tutarak hızla yaklaştılar ve iki zhang* (6,6 metre) uzaklıkta durdular.

"Lei Tie, Qin Mian; neden burada olduğumuzu biliyorsunuzdur. Biraz aklınız varsa bize çorba tarifini verirsiniz!" İçlerinden biri sopasını sallayarak tehdit etti.

Lei Tie'nin karanlık figürü ileri atıldı. Qin Mian herhangi bir hareket görmeksizin bir çığlık duydu. Dikkatlice baktığında, az önce konuşan adamın yerde diz çöktüğünü ve kollarının garip bir şekilde arkasında uzandığını gördü. Durmaksızın titriyordu, yüz kasları çarpılarak yüzünü çirkin bir hâle sokmuştu. Elindeki sopa kaybolmuştu.

Kalan üçü öylesine şoke olmuşlardı ki, öne doğru bir adım atmaya bile cüret edemediler. Ruhanî pınar suyu içmiş olan Qin Mian bile Lei Tie'nin hareketini görememişti, bu yüzden üçünün onu görme olasılığı çok daha düşüktü çünkü bilinmeyenden daha fazla korkuyorlardı.

Qin Mian sinsi bir gülümsemeyle, sesini yükselterek, "Lei Tie, seni göremedim. Diğerinin icabına bakarken biraz yavaşla da ben de bir şeyler kapayım," dedi.

Üç adam aynı anda titremeye başladı.

"Tamam." Lei Tie'nin ayağı, öne atılıp ikinci adamın arkasında belirmeden önce yalnızca kısa bir süreliğine yere değdi. Sağ eliyle adamın kollarındaki belli bir noktaya üç kere vurdu.

İkinci adam da ilkiyle aynı tepkiyi verdi. Acıdan bağırarak yere yığıldı. Ne kadar çabalarsa çabalasın, ayağa kalkamadı. Korkuyla Lei Tie'ye baktı, sesi titriyordu. "Sen-sen… Ne yaptın bana?"

Lei Tie, "Bu ufak bir ders olsun. Bugünden itibaren üç gün boyunca hareket edemezsin. Geri dön ve patronuna de ki, tekrar küstahlık etmeye cüret ederse, onu hamur gibi yumuşatırım, bir ömür kendine bakamaz. Dediklerime inanmazsa istediği zaman gelip görebilir," dedi. Yavaş ve düz bir tonda konuşmuştu ama bu, onu daha da göz korkutucu bir hâle soktu.

Qin Mian kahkahayı patlattı. Bu adam, uzun süredir dükkânda duman kokusuyla mı tütsülenmişti?** "Hamur" kelimesiyle benzetme bile yapmıştı.

Kalan ikisinin kavga etmeye cesaretleri kalmamıştı. Yaralı iki kişiyi taşıyarak sıvıştılar.

"Gidelim." Qin Mian arabaya binmesi için Lei Tie'yi çağırdı. "Çok soğuk."

Lei Tie arabaya bindi ve hızla yollarına devam ettiler. "Her gün dükkâna gitmek yerine bir muhasebeci işe al." Karısının uzun zamandır soğuktan korktuğunu anlamıştı. Gece uyurken, Qin Mian sürekli kollarına sokuluyordu.

Qin Mian tereddüt etti. Eski çağlardan kalma insanlara para harcamak konusunda isteksiz olduğundan değildi. "Muhasebeci almak… Ya paralara göz dikerse?"

"Kölelik tapusu ve ölüm tapusu," dedi Lei Tie umursamazca.

Qin Mian buz kesildi. Kölelik tapusu, feodal toplumun karakteristik ürünlerinden biriydi. Modern çağdan gelen birisi için bu görüşü kabul etmek biraz zordu. Ama bir süreliğine duraksadıktan sonra kabul etti. "Roma'dayken Romalılar gibi davran" diye bir deyiş vardı. Böyle bir toplumda yaşamak fazla iddialı olurdu ama yine de insan haklarına katlanmak gerekiyordu.

"Muhasebeci almak iyi fikir. Sonraları istediğimiz zaman dükkâna gideriz ve kışın istemediğimizde de evde kalırız."

Komisyoncuya giderek Yue Dong adında bir adam aldılar. Yazmayı ve hesap yapmayı bilen, 20 yaşında bir adamdı. Yue Dong'u almak 15 gümüş Tael tutmuştu. Mallar teslim edildikten ve fatura ödendikten sonra Yue Dong'un kölelik tapusu de Qin Mian'ın eline geçti.

Dükkân, içinde yaşamak için fazla küçüktü. Qin Mian yabancıların evlerinde yaşamasını istemiyordu, bu yüzden hanın umumi yatağında Yue Dong için bir ranza ayırttı. Şu anda pek rahat olmasa da her şey Yeni Yıl'dan sonra tekrar ayarlanacaktı. Restorandaki personeller, net bir iş bölümüne sahipti. Dükkân açılmadan önce Zheng Liu, Shi Tou ve Wang Shum yiyecekleri yıkamaktan ve şişe geçirmekten; Yue Dong ve Chen Si de köfte yapmak için etin haşlanmasından ve doğranmasından sorumluydu. Köfteler hazırlandıktan sonra yiyecekleri yıkamaya ve şişe geçirmeye de yardım ediyorlardı. Dükkân açıldıktan sonra Chen Shi barbeküden, Shi Tou baharatlı acı çorbadan ve Zheng Liu ile Wang Shun da müşterileri karşılamaktan ve yemekleri servis etmekten sorumluydu. Yue Dong yalnızca hesabı almaktan sorumluydu.

Qin Mian, Yue Dong'u birkaç gün gözlemledikten sonra onun, soğukkanlı ve itinalı biri olduğunda karar kıldı. Yue Dong'a dükkânın anahtarını verdi ve ondan yönetici olarak eş zamanlı görevlerde bulunmasını ve stoklardan sorumlu olmasını istedi.

Yue Dong, iki patronun kısa sürede ona bu kadar değer vermesini beklemiyordu. O andan sonra daha ciddi ve sağduyulu davranmaya başladı.

Dükkân devredildikten sonra Qin Mian ve Lei Tie'nin yalnızca birkaç günde bir, dükkâna yeteri kadar çeşni göndermesi ve ara sıra hesap defterlerini kontrol etmek üzere dükkâna uğraması gerekiyordu.

Qin Mian dükkâna gitmediği zamanlarda evde kalıyor ve gelecek yıl bir servet kazanmak için plan yapıyordu. Bu sırada Lei Tie, iki günde bir dağa gidiyor ve her seferinde büyük bir hasatla dönüyordu.

Qin Mian, Lei Tie'nin şu anki yaşantılarını, tüm gün dükkânda durdukları zamankinden daha çok sevdiğini fark etti.

Bu birkaç günde yakaladığı avlar, Yeni Yılı kutlamaları için fazlasıyla yeterliydi. Bir kısmı dükkâna gönderildi ve kalanı da tuzlanarak, kuruması içi kirişe asıldı.

"Bugün dağa gitme. Bugün kış gündönümü." Qin Mian yüzünde bir gülümsemeyle kahvaltılık malzemeleri yıkayan Lei Tie'yi izledi. Bunun ne zaman başladığını bilmiyordu ama her yemek yapışında, adam pirinçleri yıkar, sebzeleri ayıklar ve yıkar ve hatta doğrardı. Qin Mian'ın yapması gereken tek şey son dokunuşlardı.

"Kış gündönümü." Lei Tie, sabahın erken saatlerinde köyde her tür kokuyu almasına şaşmaması gerektiğini düşündü.

Eskiler, kış gündönümünde, sonraki döngünün başlangıcını temsil eden cennetin ve dünyanın ışık gücünün gelişmeye ve güçlenmeye başladığına inanırlardı. Çok kutlu bir gündü.

Bu sebeple kış gündönümü, çok önemli geleneksel bir bayramdı. O günde, insanlar kutlama için lezzetli yemekler yaparlardı ve aynı zamanda bu, geleceğin daha iyi olacağına da delalet ederdi. Yoksul ve cimriler de bir şeyler pişirmek zorundaydı. Öbür türlü bu, talihsizlik sayılırdı.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR