Cennetin Oğluyla Romantizm

Çevirmen: Galen
Editör: YcD44
Cilt 2Bölüm 76: Strateji 17: Başarı Yenilgiyle Gelir (2)

Ertesi gün geldiğinde, Jing He hâlâ mışıl mışıl uyuyordu. Bu kadar geç saatlere kadar uyumayalı uzun zaman olmuştu ve gecenin yarısında etrafta dolaşıp Qiu Ling'in söylediği her şeyi düşünmekle meşgul olduğu için sürekli gergindi. Bu yüzden göle vardıklarında hem zihni hem de bedeni yorgun düşmüştü ve uzun süre uyumaktan başka bir şey yapamadı.

Her zamanki muhafızları dışarı çıktı ve içeriden bir ses gelmeyince bakışmaktan kendilerini alamadılar. Normalde veliaht prens günün bu saatlerinde ya bahçeyle ilgileniyor ya reverans yapıyor ya da içeride oturup bir şeyler okuyor olurdu. Arada sırada içeriden onun adımlarını duyarlardı.

Ama bugün her şey sessizdi. Bunun tuhaf olduğunu düşünmekten kendilerini alamadılar ama daha fazla sorgulamaya da gerek yoktu. Veliaht Prens'in kendi başına kalmayı sevdiğini biliyorlardı. Bu kadar uzun süre onun muhafızları olabilmelerinin nedeni de yapabilecekleri ve yapamayacakları şeylerin sınırlarını bilmeleriydi.

Sırf bir şeylerin olağandışı olduğunu düşündükleri için onu rahatsız etmek gerçekten de yapılacak doğru şey değildi. En fazla gidip dayısından bir göz atmasını isteyebilirlerdi. Bu şekilde, kendisini çok rahatsız hissetmezdi.

Ancak şu an için bu bir seçenek değildi. Ne de olsa şüpheli bir şey duymuş değillerdi. Sadece her zamankinden daha sessizdi. Ama kim bilebilirdi ki? İçeride kaligrafi çalışıyor ya da çalışma odasında kitap okuyor olabilirdi. Arada bir mola vermediyse ya da kendine bir demlik çay veya benzeri bir şey almaya gitmediyse, doğal olarak hiçbir şey duymazlardı.

Daha fazla düşünmeye vakit bulamadan, yakınlardan gelen adım sesleri duyuldu. Uyanan veliaht prens değil, ziyaret için gelen Cennet İmparatoriçesi'ydi.

Muhafızlar selam verdikten sonra kenara çekildi ve içlerinden biri boğazını temizleyerek İmparatoriçe'nin geldiğini bildirdi. "Cennet İmparatoriçesi, Ekselansları Veliaht Prensi ziyarete geldi."

Bai Fen ikisine de gülümsedi ve yanlarından geçerken omuzlarını sıvazladı. "Bazen sadece ikinizi burada görebiliyormuşum gibi hissediyorum. Hiç yorulmuyor musunuz?"

Huang Lan ve Mu Kun gülümsediler. "Cennet İmparatoriçesi bizi fazla övüyor. Ekselanslarına hizmet edebilmek bizim için bir onurdur."

Bai Fen az kalsın bunun oğlunun yakışıklılığından kaynaklandığıyla ilgili bir şaka yapacaktı ama içeride oğluyla birlikte kimin olabileceğini düşününce vazgeçti. Olduğu yerde durdu ve kapıyı işaret etti. "Ejderha kral uğramadı, değil mi?"

İki muhafız garip hissederek birbirlerine baktılar. "Uğradıysa bile, kendini anons ettirmedi."

Bai Fen kıkırdadı ve başını iki yana salladı. "Sanırım bir gün ona bunu yapmasının daha iyi olacağını hatırlatmamız gerekecek." Bu sözlerle birlikte nihayet kapıdan içeri adımını attı ve diğer taraftaki paravanı geçti.

Bunu yapar yapmaz da olduğu yerde durdu. Bu… Hâlâ uyuyan oğlu değil miydi? Saat kaç olmuştu? Bugün o mu çok erken uyanmıştı?

Bai Fen bir adım geri çekilip kapıdan dışarı baktı ve gökyüzünü kontrol etti. Hayır, parlak maviydi ve güneş de ışıl ışıl parlıyordu.

İki muhafız ona telaşlı bir bakış attı ama Bai Fen eliyle bir işaret yaptı. Oğlu sadece uyuyordu. Bu garip olabilirdi ama gerçekten de yaygara koparacak bir şey değildi. Sonuçta kan gölünün ortasında yatıyor falan değildi.

Bai Fen yürüdü ve yatağın kenarına oturdu, dudakları bir gülümsemeyle kıvrıldı. Aslında bu oldukça güzeldi. Oğlunu en son ne zaman böyle görmüştü?

Jing He her zaman herkese karşı tetikteydi. Onun kendisine, dayısına ve kocasına güvendiğinden şüphe etmese de oğlunun onlara karşı hâlâ pek açık olmadığını biliyordu.

Ailesinin önünde bile acısını ve korkusunu gizlemeye çalışıyordu. Kendisine mükemmel olmaktan başka seçenek tanımazdı. Ne zaman Longjun hakkında onunla dalga geçse, utanmış bir ifade takınır ve bir şekilde durumdan sıyrılmaya çalışırdı. İmparatoriçe de bunu sürekli yapardı çünkü onun bir zamanlar olduğu çocuk halini görmek isterdi. Ancak o, bunu onun için çok zorlaştırıyordu.

Şimdi, derin bir uykudaydı. İlk defa mükemmel bir duruşla yatmıyordu, aksine yorgun görünüyordu. Bir eli göğsünde dururken, diğer kolu yan tarafına doğru uzanmış ve yarısı saçlarıyla örtülmüştü. Bu tür bir sahne uzun zamandır görmediği bir şeydi. Ayrıca, cübbesinde bazı kırışıklıklar vardı ve dış cübbesini bile çıkarmamıştı. Onu uyandırmaya bile kıyamadı.

Bai Fen, Jing He nihayet kıpırdayana kadar orada oturmaya devam etti. Onu bu halde görünce uzanıp elini okşadı. "Jing He."

Göz kapakları çırpındı ve gözlerini açtı, bir an için kafasının karıştığını hissetti. Sonra az önce annesinin sesini duyduğunu fark etti ve ayağa kalkarak dikkatle ona baktı. "A… Anne." Saçlarını geriye taradı, oldukça şaşkın görünüyordu.

Bai Fen güldü. "Neden bu kadar telaşlanıyorsun? Seni daha da kötü görünürken görmediğimi mi sanıyorsun? Seni doğuranın ben olduğumu unutma."

Jing He'nin yanakları kızardı ve yere baktı, saçları yüzünün büyük bir kısmını kapatıyordu. Annesinin böyle bir şeyi nasıl bu kadar ifadesiz bir suratla söyleyebildiğini asla anlayamayacaktı.

Bai Fen bir an oğluna bakıp iç geçirdi. Bu tam da birkaç dakika önce düşündüğü şeydi. Uyanır uyanmaz, kendine hata yapma izni vermeyen o kişi olmaya geri dönmüştü. Gerçekten de onu yetiştirirken yanlış bir şey yapıp yapmadığını merak ediyordu. "Kendini iyi hissetmiyor musun?"

Jing He başını kaldırdı, annesinin ne demek istediğini tam olarak anlayamamıştı. "Hayır, ben… ben iyiyim."

"O zaman? Uyumak pek sana göre değil. Dün uzun süre ayakta mı kaldın?"

Jing He gözlerini kırpıştırarak dün geceyi düşündü. Geç saatlere kadar ayakta kalmak… Muhtemelen öyle denebilirdi. Longjun dışarı çıkmasını istediğinde çoktan uyumaya niyetlenmişti. Ondan sonra, bir süre etrafta dolaşmış, doğal bir şekilde konuşmuş, hatta birbirlerine bir hikâye anlatmışlardı ve sonra …

Jing He'nin gözleri irileşti ve yanakları daha da kızardı, yüzünün geri kalanı bile pembenin bir tonuna dönüştü. O… O kayıkta uyuyakalmış gibi görünüyordu? O zaman… Sarayına nasıl geri dönmüştü?!

Cennet İmparatoriçesi oğlunun garip ifadesini şaşkın bir sessizlik içinde izledi. Onu daha önce birkaç kez utanırken görmüş olsa da hiç böyle olmamıştı. Düpedüz mahcup görünüyordu. "Jing He… Gerçekten iyi misin?"

Jing He cevap vermek istedi ama tek bir kelime bile söyleyemedi. Sadece uykuya dalmadan önceki son anları hatırlayabiliyordu. Ejderha kralın omzuna yaslanmış, gözleri yavaşça kapanmış ve nefesi kesilmişti. O kadar huzurluydu ki ne yaptığını neredeyse hiç düşünmemişti.

Ama şimdi kendi yaptıklarından dehşete düşmüştü. Ona yorgun olduğunu ve geri dönmek istediğini söylemeliydi. Yapılacak en doğru şey bu olurdu. Nasıl yapabilmişti ki… Ama artık çok geçti. Olaylar çoktan gerçekleşmişti. Az önce kendi sarayında uyandığına göre bu, ejderha kralın …

Jing He battaniyeye sıkıca sarıldı ve sonra şaşkınlık ve korku içinde annesine baktı. "Anne…"

Bai Fen onu bu halde görünce endişelenmekten kendini alamadı. Uzanıp saçlarını geriye doğru taradı ve yüz ifadesini izledi. "Ne oldu? Söyle bana. Eminim her ne ise onunla başa çıkmanın bir yolunu bulabiliriz." Yine de ne olabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu.

Oğlu her zaman dışarıya belli etmemeye çalışsa da böyle bir tepkiyi haklı çıkaracak pek bir şey olamazdı. Böyle bir tepki vermesi için ne kadar kötü bir şey olması gerekirdi? Bunu gerektirecek bir şey hayal bile edemiyordu.

Jing He kolunun kenarını ovuşturarak bakışlarını etrafta gezdirdi. "Ben… Nasıl açıklayacağımı bile bilmiyorum. Dün gece… Longjun geldi ve…" Nasıl devam edeceğinden emin olamayarak titrek bir nefes aldı.

Annesi sonunda sakinleşti. Demek konu yine ejderha kraldı. Bunu tahmin etmesi gerekirdi. Oğlunu bu kadar telaşlandırabilecek biri varsa, o da sadece o adamdı. Ve muhtemelen bu kadar büyük bir tepkiye neden olacak bir şey yapacak kadar cesur olan tek kişi de oydu. Yine de bu sefer ne yaptığını merak etmekten kendini alamıyordu. "Ne oldu canım?"

Jing He bunu gerçekten söylemek istemiyordu ama zaten başlamış olduğu için artık sözlerini geri alamazdı. Her neyse, bu gerçekten bir sorundu. Muhtemelen Longjun'un zihnindeki imajını bu şekilde mahvetmişti. "O ziyarete geldiğinde uyuyakalmış olmalıyım ve…" Bir kez daha durdu, daha da telaşlı görünüyordu. Sadece kafasındaki görüntü bile kalbinin hızla çarpmasına yetmişti.

Bunu çok iyi hayal edebiliyordu: Qiu Ling'in onun nasıl uykuya daldığını fark edişi, onu kucağına alıp kollarında taşıyışı ve sonunda yatağa yatırışı. Bu kadar mahrem bir şey… Aralarında hiçbir ilişki olmayan iki kişi tarafından nasıl yapılabilirdi?

Bai Fen cıkcıkladı. "Jing He, şimdi konuşsan iyi olur. Eğer böyle devam edersen, ejderha kralın dürüstlüğünden gerçekten şüphe edeceğim. Bu sefer ne yaptı?"

Jing He bunu duyunca gözlerini kapadı. Doğru, bu sadece onunla ilgili değildi. Zaten konuşup Longjun'dan bahsettiğine göre, yanlış bir şey söylerse bu onu da etkileyecekti. "Birlikte biraz zaman geçirmek için dışarı çıkmıştık ama ben zaten yorgundum, bu yüzden uyuyakalmışım. O… Beni saraya taşımış olmalı."

Bai Fen gözlerinin içine bakmaya bile cesaret edemeyen oğluna baktı ve gülse mi ağlasa mı bilemedi. Gerçekten de bunu bu kadar büyük bir meseleymiş gibi anlatmak zorunda mıydı? Onu sadece kollarında taşımamış mıydı? Çıplak falan da değillerdi. Olsalar bile, başka kimse bilmiyordu. Muhtemelen durumu kurtarmanın bir yolu olurdu.

"O zaman onunla evlenmen gerekecek gibi görünüyor. Doğru ve uygun olan da bu, öyle değil mi?"

Jing He ne diyeceğini bilemez bir halde panikle başını kaldırdı. "Ama… Bu… Bu çok fazla değil mi? Yani ben… Ben sadece uyuyakaldım. Bana dokunduğu falan da yok." En azından bir şey yaşanmadığını umuyordu. Herhalde yaşanmamalıydı? Ne de olsa Longjun son birkaç haftadır kendini çok fazla tutuyordu. O kadar iyi davranıyordu ki gardını tamamen indirmişti. Böyle bir şeyin yaşanması hiç de şaşırtıcı değildi.

Jing He yakasını tutarak kendini rahatlatmaya çalıştı. "Longjun gerçekten sadece beni içeri taşıdı ve yatağa yatırdı. O -"

"Ne yaptı?!"

Hem Jing He hem de annesi irkilerek aynı anda kapıya döndü, Jing He'nin yüzü gözle görülür bir şekilde soldu. O kadar insan dururken, yanlarını gelip bunları duyan kişi babasıydı.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR