Bir rüya gördüm.
Bir adamla tanıştım. Günlerimi on dört yıl boyunca sıcacık bir aileyle geçirdim.
Kız çocuğunun sınavları. İlk günü, mezuniyeti. Ve sonra, düğünü.
Kız çocuğu büyümüş, güzel bir kadın olmuştu. Kendi hayatına atılırken kol kanat germiştim. Rüya gibi, neşeli on dört yıl olmuştu.
Bir de dört mevsimle birlikte sayamadığım, başımızdan geçen sayısız olay.
Bahar günlerinde kuşlar cıvıldardı. Sıcak güneşin altında adamın kucağına kıvrılırdım. Yazları tüm aile serin oturma odasında toplanır gülüşürdük. Güzleri, kitap okuyan adamın kucağında uyurdum. Bir süre sonra, uykuya dalan adamı görünce kadın kahkaha atardı. Kışları kadın, adam ve kız çocuğu dışarıdan gelir gelmez beni kucaklarlardı. Ne kadar da sıcak olduğumdan bahsederlerdi.
Bir de hatıra olarak çekindiğimiz fotoğraflar vardı. Üç kişi ve bir evcil hayvandan oluşan ailemiz nasıl olduğunu anlayamadan beş kişi ve kediden oluşan bir aileye dönüşmüştü.
14 yıllık kahkaha, birlikte geçirdiğimiz zamanlar…
"Kuro, Kuro…"
Aniden 14 yıllık rüyamdan uyandım.
Karanlığın içinden ağlamaklı bir sesin bana seslendiğini duyabiliyordum. Nostaljik bir koku. Güzel, temiz bir ses.
Acıyla uykuya daldığımı hatırlayıp yavaşça gözlerimi açtım.
'Evine hoş geldin kız çocuğu.'
Uyandığımda bir yastığın üzerinde yatıyordum. Günün son ışıkları pencereden içeriyi aydınlatıyordu.
Loş odada ağlayan kız çocuğu, saçları dağılmış Noguchi, ikisinin arkasında ağzını kapatıp ağlayan kadın vardı.
Yanımda adam duruyor, bir yandan da nazikçe vücudumu okşuyordu.
Sağanağın ortasında dört göz adamın benim için geldiğini gördüğümde, kendimi güvende hissetmiştim. Acı dolu nefeslerim sayesinde biraz olsun rahatlamıştı.
Uyandığımı fark eden kız çocuğu kafamı sertçe okşayıp "Kuro…" diye seslendi.
Üç yılın sonunda kız çocuğu daha da güzelleşmişti.
Ağlayan suratında küçüklüğünden izler görüyordum.
Bir kere daha görünce ne kadar güzel olduğunu söylemek istemiştim. Onu ne kadar sevdiğimi… Bakışlarımı yumuşattım.
Noguchi kız çocuğunun yanında dizlerinin üzerinde duruyordu. Bakışlarını üzerimden ayırmıyordu. Kendini tutarcasına dudaklarını sıkıyordu. Oysa nazik bakışlı gözlerinin kenarlarında dolan yaşları görebiliyordum.
'Kız çocuğu sana emanet genç adam.' dedim Noguchi'ye.
Dediğimi muhtemelen anlamamıştı, yine de kararlılıkla kafasını salladı.
İkisinin ardında duran masada aile resmini görebiliyordum.
İçinde ben de olduğumdan övmek gibi olmasın ama hep harika bir fotoğraf olduğunu düşünmüşümdür.
Ne kadar da şanslıydım.
Düşünmeden kafamı kaldırıp adama baktım. Sırtımı okşuyordu. Gözlerinden akan yaşlara rağmen yüzünde zoraki bir gülümseme vardı.
Hareketimi gören kadın küçük çocuğun elini tutup bana doğru yürüdü.
Adam kız çocuğunu omzundan tutup kenara çekti. Noguchi de kenara çekildi.
"Baksana Kuro-chan. Bu Yuumi-chan. Ne kadar büyümüş değil mi?"
Kadın neşeyle gülümseyerek titrek sesiyle konuşuyordu. Bir yandan da küçük çocukla yanıma yaklaşıyordu.
Koca gözlü bir kız merakla beni inceliyordu.
Kız çocuğunu andıran yüzünü görünce tanışmak için gün saydığım yavrunun ne kadar da sevimli olduğunu anlatmak istercesine bağırdım. Ancak tüm çabama rağmen ağzımdan zayıf bir nefes çıktı. Hiç ses çıkaramamıştım.
"Anneanne. Pisiciğin nesi var?"
"…Biraz yorulmuş. O yüzden de yatıp dinleniyor."
Lafını bitiren kadının gözünden bir yaş düştü.
Yaşananları nasıl açıklayacağından emin değil gibi kocasına döndü.
Karısının ona baktığını hisseden adam derin bir nefes aldı. Kendini tutarcasına yutkundu. Eğilip torunuyla göz teması kurdu.
"Yakında uzak diyarlara gidecek."
"Uzak bir yere mi?"
"…Aynen öyle. İsmini söyler misin? Eminim çok hoşuna gider."
Kız küçük kafasını salladı. Yavaşça gelip sevimli elini salladı.
"Kuuro, bay bay."
'Teşekkür ederim. Elveda. Sağlıklı bir ömrün olsun.' demek istemiştim ama titrek nefesimle hiç ses çıkaramadım. Hepsine bakabilmek için başımı hafifçe kaldırmaya çalışırken tüm bedenim acıyla sarsıldı.
Çok güçlü bir uyku hali esir almıştı. Nefes almaya çalıştım ama beceremedim.
Bulanık görüşümde adamın tanıdık büyük elini gördüm. Başımın üzerine uzandı.
"Zorlama kendini Kuro. Uyu hadi…"
Bundan sonra kimse bir şey söylemedi.
Adamın ağladığını biliyordum.
Kafamı yastığa dayadım. Sırtımı okşayan eliyle birlikte yavaşça gözlerimi kapadım.
Bu hayatta hiçbir pişmanlığım yoktu.
Tatminin getirdiği mutlulukla dolup taşarken yüzüme bir gülümseme yerleştirdim ve son sözlerimi söyledim.
'Elveda biricik ailem.
Ne olur hayatınızın kalanı mutlu geçsin.’- diye cümleme devam ediyordum ancak duyup duymadıklarından emin değilim.
Ve işte bir sokak kedisi olarak başlayan adamın koyduğu "Kuro" adını almamla değişen hayatım. Adam ve ailesiyle on dört yıl boyunca, mutlu, dört mevsimlerle geçen hayatım böyle sona erdi.