Adamın evinde bir kadın bir de dişi bir insan yavrusu vardı.
Anladığım kadarıyla kadın adamın eşi, dişi yavru da kızıydı. Adamla kız çocuğunun kokusu birbirine yakındı. Etraflarına yaydıkları hava da benziyordu.
Adamın beni eve getireceğinden haberdar gibi, uzun saçlarını arkada toplamış kadın, elinde havluyla hazır bekliyordu. Beni havluya sarıp kucağına aldı.
Havluyu önceden ısıtmıştı sanırım. Sıcak yumuşak havlu güzel kokuyordu.
"Ay, ne kadar da üşümüş."
"Miyoko, hemen banyo yaptıralım." dedi adam. Kadın cevap olarak onaylamazca başını salladı.
"Birlikte giriyorsunuz banyoya."
"Nee…"
Kapıda elinde şemsiyeyle duran adam acı içinde sesler çıkarmaya başladı.
"Söylemek için geç kaldım belki ama daha önce hiç kedi bakmadım. Aniden hayvan bakmaya izin veren bir eve taşınalım deyince şaşırdım… A, dur da kurulayayım. Saç kurutma makinesini bana ver, sen fazla sakarsın. En düşük ayarda açıyorum değil mi?"
"…Hı, evet evet." dedi adam belli belirsiz. Kadın adama aldırmadan konuşmaya devam etti.
"Üzerine giyeceğin kıyafetleri hazırladım. İkiniz de doğru banyoya."
'Peki' cevabını duyan kadın havluya sarılı beni adama uzattı. Kadının yanında duran kız çocuğunun meraklı bakışlarından rahatsız olup kafamı çevirdim.
"Annecim, saç kurutma makinesini ben tutabilir miyim ~"
"Pisiyle oynamak istiyorsan, önce ödevini bitirmen lazım Yuuka."
Adam ikisinin yanından geçip içeri ilerledi.
Kız çocuğunun yanından geçerken şöyle bir yüzüne baktım. İç geçirip surat asmaya başlamıştı. Yüzü poğaçaya benziyordu.
"Daha ortaokuldayım. Neden bu kadar çok ödev veriyorlar."
"Öğrenmen gereken çok şey olduğu için."
Kadın kız çocuğuyla konuşurken, adam ve kucağında duran ben başka bir odaya girdik.
Havadaki nem burnumu gıdıkladı. Adam aşina bir şekilde kapıyı kapatıp kıyafetlerini çıkarmaya başladı. İçimde kötü bir his vardı. Kıyafetlerini çıkarmayı tamamlayan adam diğer kapıyı açınca kötü hissin sebebini anladım.
Sıcak buhar dolu banyoda su dolu bir küvet vardı.
Hayatımda ilk defa banyo yapacaktım.
Tırnaklarımı çıkarıp mümkün olan her açıklıktan kaçmaya çalıştım. Her denememde adam telaşla beni yakalıyordu. Boynumun aşağısı tamamen suya girince debelenmek için tüm enerjimi yitirmiştim. Pes edip istediğini yapmasına izin verdim. Daha sersemliğim üzerimdeyken banyonun dışında duran kadının kollarında buldum kendimi. Bu sefer de havlu saldırısına uğramıştım.
'İşe bak, neden böyle şeyler yapıyorlar?' diye söylendim. Nasıl olsa ürkünç banyodan daha kötüsü olamayacağını düşünerek kendimi kadının kollarına bıraktım.
Ancak, çok daha kötü bir şey vardı sırada.
Kadın beni havluyla tutarken sıcak hava dalgasına maruz kaldım.
Gürültü ve sıcak havayla birlikte minik kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Bir süre sonra banyodan çıkan adam, pençelerimi havada savurarak kaçmaya çalışırken, sanki daha önceden tecrübeliymiş gibi kıskıvrak yakaladı beni.
Bu sırada, ev ödevi mi artık her neyse, onu yapan kız çocuğu merakla olan biteni izliyordu.
Konuşma yeteneğimi tamamen kaybetmiştim. Farkına bile varmadan yumuşak sıcak bir yastığa yerleştirilmiştim.
Canlılar basit yaratıklardı.
Bu eve ayak basmamla birlikte tüm enerjimi tüketmiştim. Baygın baygın karşımda duran iki insana bakıyordum. Ancak vücudumun ısınmasıyla yumuşak yatağımda keyfim yerine gelmişti.
Kafamı yastığa gömdüm. Güzel koku tüm bedenimi sarmıştı.
'Cennete gelmiş olmalıyım.'
Uykunun etkisine girerken etrafımda bana bakan üç insanı da görmezden gelmeye karar verdim.
Başka bir şey yapmayacaklardı… Değil mi?
"İsmini ne koyacağız?" diye sordu kadın neşeyle.
Yanımda duran battaniyenin hareket ettiğini fark ettim. Büyük bir el başımı nazikçe okşamaya başladı.
"Evet… Bir isim… Hiç aklıma gelmedi."
"Alexandria koyalım! Çok güzel bir isim değil mi!"
Kız çocuğunun konuşmasıyla ortalığı tiz bir ses doldurdu.
İçgüdüsel olarak bir tehlike sezdim ve ayaklandım. Hemen karşımda adam oturuyordu. Yanında kadın ve kız çocuğu konuşuyordu.
"Annecim, Alexandria koyalım adını. Çok havalı bir isim değil mi?"
"…Sence de fazla şatafatlı olmaz mı?"
"Güzel tarafı da o ya anne! İyi madem, Elizabeth'e ne dersin!"
Hayatta olmaz!
Kız çocuğunun telaffuz ettiği isimleri duydukça içten içe bağırdım.
Böyle isimlerle, nefret ettiğim isimlerle, çağrıldığımı düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu.
Uzun, şatafatlı isimler koymasanız olmaz mı?
Daha iyi başka hiç seçenek yok mu? Adama yalvaran gözlerle baktım. Adam düşünmekten başına ağrı girmiş gibi homurdanıp kafasını eğdi.
Normalde ismim yoktu. İsmimin olup olmaması da zerre umurumda değildi. Bir ismim olacaksa bana yakışan bir isim olsun isterdim.
Alexandria gibi bir isim de nereden çıkmıştı?
İlla bir isim koyacağız diyorsanız, basit, beni tanımlayan bir isim yeterliydi.
"Baksana pisinin de hoşuna gitmedi anlaşılan." Kadın neşeli bir gülümsemeyle kızıyla konuştu.
Çok haklısın kadın!
Böyle deyince ne kısa ne uzun saçı iki at kuyruğuyla ayrılmış kız çocuğu derin düşüncelere dalmış gibiydi. Aydınlanma geçirmişçesine yüzü parıldadı.
"Bir Japon ismi koyalım o zaman. Sei Shounagon nasıl?" [Ünlü bir Japon yazar]
Yalvarıyorum sus kız çocuğu.
Bu isimler kime aitti hiçbir fikrim yoktu ama içimden bir ses şiddetle karşı çıkıyordu.
'Sen mantıklı birine benziyorsun adam, ne olur düzgün bir isim söyle.' Adam bana bakmaya devam ederken başını koluna yasladı.
"Peki… Kuro nasıl?"
"Kuro mu? Hiç beğenmedim. Çok basit."
Kız hemen yüzünü asıp karşı çıktı.
Adamın söylediği ismi içimden tekrar ettim. Kısa basit bir isimdi ama bana uyuyordu.
Hoşuma gitmişti. Suratımda bir gülümseme belirdi. 'İnsanlar, bana Kuro demenize izin veriyorum.'
"Baksana pisinin hoşuna gitmiş gibi."
"Ne? Cidden mi?"
Adam şaşırıp bana döndü.
Gözleri neşeyle büyüdü. Gururlu görünüyordu. Boğazını gürültüyle temizleyip kafamı okşadı.
"Bugün itibariyle Itou ailesinin Kuro'su oldun. Tanıştığımıza memnun oldum."
'Anlaşılan bana bayağı bir bağlandın. İyi o zaman, bana bakmanıza izin veriyorum.'