Madam Yan'ın Erkekler için Çöpçatanlık Köşkü

Çevirmen: Myriel
Editör: Myriel
Bölüm 73: Suçluluk Dolu Bir İfade, Sığınağa Doğru

Yu Huang Rong kollarında Zhang Shi Lan ile ormandan çıktığında büyük bir kargaşa yaşanmıştı bile. Bazı insanlar hemen arkalarından kampa geri dönmüş ya da kavga seslerini duydukları için pusuya düştükleri yere gelmişlerdi.

Olanların haberi tam da planladıkları gibi hızla yayılmıştı. Fakat Yu Huang Rong'un umrunda bile değildi. Şu anda, bunun sadece plana uymak mı yoksa içindeki kötü hislerin gerçekten doğru mu olduğunu ve düşündüğünden daha fazlası mı olduğunu hâlâ bilmese de tek istediği Zhang Shi Lan'ı mümkün olan en kısa sürede ona yardım edebilecek birine götürmekti. Kamp alanında doktorlar vardı ama tam eyerden atlayıp onu alacağı sırada, Luan Xin çadırından çıkıp doğrudan ona baktı.

Yu Huang Rong gerildi, Zhang Shi Lan'ı tutuşu sıkılaştı. Luan Xin'e baktı ve ifadesinden niyetinin bu olup olmadığını anlamaya çalıştı.

Luan Xin şaşırmış bir halde ona baktı. Zhang Shi Lan'ın cübbesi kanla boyanmıştı ve Yu Huang Rong'un vücudunda da yapışkan kan vardı. Aslında, ikisi de arkalarında yerde bir iz bırakmıştı. Gerçekten ağır mı yaralanmışlardı… Yüzü soldu.

Bu suçluluk dolu ifadeyi gören Yu Huang Rong kalmaya cesaret edemedi. Atının dizginlerini salladı ve nereye gittiğini kimseye bildirmeden hızla uzaklaştı.

Luan Xin arkasından bakakaldı, elleri hafifçe titriyordu ve sonra arkasını dönüp çadırına girdi ve ağır bir şekilde sandalyenin üzerine düştü. She Ning başını kaldırarak sorgulayıcı bir ifadeyle ona baktı. Luan Xin gözlerini kapadı ve ne düşüneceğinden emin olamayarak yüzünü sıvazladı.

Bu arada, kamp alanına geri dönen insanlar birbirlerine fısıldamaktan kendilerini alamıyorlardı, bakışları farkında olmadan ara sıra imparatorun çadırına kayıyordu. Kimse bunu yüksek sesle söylemek istemiyordu ama Yu Huang Rong'un bu kadar ağır yaralı bir kişiyi kampta tedavi ettirmek yerine neden götürdüğünün tek bir açıklaması olabilirdi.

Yine de buna inanmak istemediler. Yu Huang Rong ve Majesteleri arasında iyi bir ilişki olduğu gerçeği başkentte pek de sır sayılmazdı. Eğer imparator bu kişiyi pusuya düşürecek kadar ileri gidebiliyorsa, o zaman kendi küçük hayatları ne olacaktı? Onunla böyle bir ilişkileri bile yoktu, dolayısıyla bir şekilde onun gazabına uğrarlarsa kesinlikle ölmüş olmazlar mıydı?

Zhang Shi Lan'a gelince, söyleyecekleri tek bir şey vardı: Çok şanssız! Açıkçası, Akademideki görevine henüz başlamamış olan bu küçük âlim, imparatorun ona karşı bir hamle yapmasına değmezdi. Sadece bu iki dev arasındaki kavgaya karışmış ve bu yüzden yaralanmış olabilirdi. Bu gerçekten de onun talihsizliğiydi.

Sonunda kampa geri dönen insanlar arasında Yu Huang Rong'un ve Zhang Shi Lan'ın babaları da vardı. Bay Zhang endişeyle oğlunun durumu hakkında bilgi almaya gitti ama insanlar sanki oğlunun başaramayacağı belliymiş gibi ona sadece acıyan bakışlar atıyordu.

Çok fazla kan akmıştı. Zayıf bir âlim bunu başaramayabilirdi. Aynı yaralanma General Yu'nun başına gelseydi, o zaman işler farklı olabilirdi. Ama âlime gelince… Gerçekten hayal bile edemiyorlardı.

Bay Zhang sersemlemiş bir halde çadırına döndü ve sandalyesine çökerek ne yapacağını bilmez bir halde havaya bakmaya başladı. En azından gidip oğlunu görebilseydi, o zaman işler o kadar da kötü olmazdı. Ama şimdi oğlu elinden alınmıştı. Ne General'in onu nereye götürdüğünü biliyordu ne de bu bilgiyi kimden alabileceğini.

Daha birkaç gün önce, oğlu sonunda hep istediği yolu izleyebilecek diye nasıl kutlama yaptıklarını düşündükçe, kaderin gerçekten de çok acımasız olduğunu hissediyordu. Eğer oğlu ölürse… Ne yapacaktı? Sahip olduğu tek çocuk oydu. O genç generalle arkadaş olduğu için başına böyle bir şey geleceğini düşünmek …

Tam o anda, yaşlı General Yu çadırına gitti ve ciddi bir ifadeyle içeri girdi. Yaralanan oğlu olmamasına rağmen kendi yüzü de neredeyse Bay Zhang'ınki kadar solgundu. Dürüst olmak gerekirse, bunu bilmiyordu. Kavgayı fark ettiklerinde kimsenin Yu Huang Rong'un durumuna çok yakından bakacak vakti olmamıştı. Sadece yanındaki genç âlimin ağır yaralı olduğunu biliyorlardı.

Yine de General Yu oğluna güveniyordu. Bu çocuk bunca yıldır savaş meydanında şimdi böyle yenilmek için kalmamıştı. Bir av gezisinde korkakça bir plan yüzünden ölmeyecekti. Oğlunun sonu böyle olmayacaktı. Buna inanmayı reddetti.

Böyle düşünmesine rağmen, bu pusunun doğal olarak Zhang Shi Lan'ı hedef almadığını çok iyi biliyordu. Hedef açıkça Yu Huang Rong'du. Sadece bu genç âlim bir şekilde tuzağa düşmüş ve bu yüzden böyle bir kaderi paylaşmıştı.

Bu kişinin başkente geldiğinden beri oğluna nasıl içtenlikle davrandığını düşününce, gerçekten utanç duydu. Bu kişiden nasıl şüphelenebilirdi ki? Yu Huang Rong'un o evliliği atlatmasına yardım etmeye çalışmış olsa bile, bunu kesinlikle kendi çıkarı için yapmamıştı. Hayır, büyük ihtimalle sadakat duygusu yüzünden yapmıştı. Bu tür bir çocuk böyle bir kaderi hak etmiyordu.

"Oğlum onu götürdü." General garip bir şekilde boğazını temizledi ve biraz daha yaklaştı. "Muhtemelen bunu duymak ya da onu bu işe sürükleyenin oğlum olduğunu düşünerek beni görmek bile istemiyorsunuzdur ama Yu Huang Rong ne yapacağını biliyor. Onu güvenli bir yere götürüp tedavi ettirecek."

Bay Zhang ayağa kalktı ve kaşlarını kırıştırdı. "Shi Lan bir asker değil. O kadar uzun süre dayanabileceğini kim bilebilir?"

General onun yanına oturdu ve yavaşça başını yukarı aşağı salladı. Oğluna güveniyor olsa da Bay Zhang'ın söyledikleri de yanlış değildi. Zhang Shi Lan'ın başaramaması gerçekten de büyük bir ihtimaldi. "Eğer ailemin yapabileceği bir şey varsa…"

Bay Zhang başını iki yana salladı. "Sahip olduğum tek çocuk o. Umarım geri dönebilir." Eğer dönmezse… O zaman General'in ailesi ne yaparsa yapsın, bu hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Kayıp kayıptı. Kimse bir hayatı geri getiremezdi.

Söz konusu iki kişiye gelince, Yu Huang Rong, Zhang Shi Lan'ı daha önce dövüş sanatları eğitimi için saklandığı yere götürüyordu. Burası küçük bir kasabadan çok uzakta değildi. Çok fazla insan uğramazdı ama kasaba bir hekime sahip olacak kadar büyüktü. Zhang Shi Lan'ı evinde tutabilir ve ardından doktorun gelip ona bakmasına izin verebilirdi. Bu şekilde, eğer Luan Xin gerçekten dışarıdaysa, onu saklayabilirdi.

Atını olabildiğince hızlı koşması için teşvik etti, bir saniye bile kaybetmek istemiyordu. Varış noktasının yaklaşık üçte ikisinde, Zhang Shi Lan kollarında kıpırdandı.

Yu Huang Rong ona baktı, yüzünde endişeli bir ifade vardı. "Shi Lan!"

Zhang Shi Lan kaşlarını hafifçe çattı ve göz kapakları kıpırdandı, sonunda gözleri açıldı.

Yu Huang Rong'un kalbi hızla atmaya başladı ve bir kez daha atını daha hızlı koşması için teşvik etti. Bu itiş kakış Zhang Shi Lan için iyi değildi ve hatta yarasını daha da kötüleştirebilirdi ama yapabileceği bir şey yoktu. Onu oraya götürmek zorundaydı ve bunu hızlıca yapmalıydı. Eğer Luan Xin'in adamları onları yakalarsa…

Zhang Shi Lan başının döndüğünü hissetti ama yine de karşısındaki kişiyi tanıdı. Daha yakına sokuldu ve başını Yu Huang Rong'un omzuna yasladı. "Huang Rong…"

Yu Huang Rong titredi ve başını salladı. "Ben buradayım." Sesi sanki duygularını bastırıyormuş gibi boğuk çıkıyordu.

Az önce hâlâ kafası biraz karışık olan Zhang Shi Lan, ters giden bir şeyler olduğunu anladı. Gözlerini sıkıca kapattı, derin bir nefes aldı ve ardından Yu Huang Rong'un kollarında hareket ederek daha dik oturdu ve ona daha yakından baktı. "Ne oldu?" Yüz ifadesindeki endişeyi görebiliyordu. Belli ki bir şeyler ters gidiyor olmalıydı.

"Sen…" Yu Huang Rong kaşlarını çattı ve sonunda atın yavaşlamasını sağlayarak Zhang Shi Lan'a daha yakından baktı.

Sevgilisi biraz kendinden geçmiş görünüyordu, yüzü hâlâ solgundu ve gözlerinde şaşkın bir ifade vardı. Yine de çok fazla acı çekiyor gibi görünmüyordu ve şaşkınlığı yavaş yavaş geçiyor gibiydi. Bu, ağır yaralanmış birinin görüntüsü değildi.

Zhang Shi Lan kaşlarını çatarak etrafına bakındı. "Bu… Neredeyiz biz?"

Yu Huang Rong bir an için ne cevap vereceğini bilemedi. Daha önce gerçekten çok mu düşünmüştü? Ama o zaman Luan Xin neden ona öyle bakmıştı? "Nasıl hissediyorsun?"

Zhang Shi Lan kollarının arasında kıpırdandı ve sonra kaşlarını çattı. "Sırtım biraz ağrıyor."

"Biraz mı?"

Zhang Shi Lan başını salladı. "Evet. Ne yaptıklarını bilmiyorum ama…" Başını salladı ve bir kez daha kıpırdanmaya başladı.

Yu Huang Rong onu sıkıca göğsüne bastırdı ve alnından öptü. "Biraz daha dayan. Yakında saklandığım yerde olacağız. O zaman bir göz atabilirim." Başka bir şey söylemedi ama kafasında bir şeyler düşünmekten de kendini alamadı. Görünüşe göre gerçekten çok endişeliydi. Bu tür bir planla, muhtemelen bunu beklemesi gerekirdi. Zhang Shi Lan'ı böyle görmek… Bir daha asla böyle bir acı çekmek zorunda kalmak istemiyordu.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR