Talihsizlikler Silsilesi

Çevirmen: Galen
Editör: YcD44
Cilt 1Bölüm 5: Yosunlu Uyanış V

Claire’in kafası allak bullak olmuştu. Bedeninden çıkarılıp sonra tekrar içine konulması onu sersemletmişti. Hafifliğin ani yokluğu, Çin mutfağında ki bir dilim pizza gibi tanıdık olduğu kadar yabancıydı da. Yorgunluğu üzerinden atması birkaç saniye sürdü, bu sırada da bir elini yere dayayıp diğeriyle kafasını tutarken kendini incelemeye koyuldu. Özduyumu* devreye girdiğinde, sırtını rünlerle kaplı duvara yasladı. Esas itibariyle gardını indirmişti fakat her ihtimâle karşı mızrağını hâlâ hazırda tutuyordu.

Gündemindeki ilk madde, yeni yeteneğini test etmekti. Yetenek ona, yeteneği etkinleştirebilmesi için gereken tüm bilgi birikimini sağlıyordu ama kullanımıyla ilgili ayrıntıları anlaması için tek yol yeteneği denemesiydi.

“Llystletein Otoritesini Etkinleştir.”

Yeteneğin anahtar kelimesini söylediğinde önünde pikselli bir ekran belirdi.

Llystletein Otoritesi

Üretilebilecek İçecekler

- Cosmogoblitan (50 Mana)

- Mimicosa (50 Mana)

- Bayat Su (25 Mana)

Üretilebilecek Yiyecekler

- Bolonez Soslu Cehennem Domuzu (500 Mana)

- Didiklenmiş Ork (150 Mana)

- Bayat Ekmek (25 Mana)

Su ve ekmek bir yana, listedeki diğer şeyleri ne görmüştü ne de adını duymuştu ama tahmin etmesi de o kadar zor değildi. Farklı içeceklere, içeriklerini anlayacak kadar aşina değildi ancak birinin tarifinde mimic kullanıldığını, diğerinin ise en azından bir şekilde goblinle ilgili bir şey içerdiğini şüpheye mahal bırakmayacak şekilde az çok anlayabiliyordu. Yiyecekleri hayal etmesi çok daha kolaydı. Didiklenmiş ork, muhtemelen bir çeşit yavaş pişirilmiş bir ork yemeğiydi, bolonez soslu cehennem domuzu ise büyük olasılıkla üzerine cehennem domuzu bazlı bir sos dökülmüş bir çeşit makarnaydı.

Yiyecekler, iki aşikâr trendi takiben yapılmıştı. Hepsi de Claire’in bizzat alt ettiği canavarlardan yapılmaydı. Ve hepsi de oldukça tiksindiriciydi.

Hayal kırıklığıyla başını öne eğen Claire, isteksizce bayat suyu seçti. Daha önce yediği yosun, susuzluğunu giderecek kadar nemli değildi.

Sol işaret parmağının ucundan yavaşça pürüzsüz bir sıvı akmaya başladı. Şamdanın hem zehre batırılmış hem de bir canavarın içine sokulmuş olduğu düşünülürse, hijyenik olduğundan artık emin değildi, bu yüzden direkt kaynağından içti. Aldığı ilk yudumla beraber, tadının beklediğinden daha kötü olduğunu fark etti. Anında parmağını ağzından çekti ve garip tatlı sıvıyı durdurdu. Saydam ve temiz görünümüne rağmen, günlerce açıkta bırakılmış bir içecekten daha iğrençti. Ve Claire o tadı çok iyi biliyordu. Bir keresinde fincanını yatağının altında unutmuştu ve tüm hafta boyunca aklına bile gelmemişti. Bir haftanın ardından tekrar bulduğunda, içmeyi seçmesi en parlak başarısı değildi tabii ama utanç duvarında yerini alan en parlak başarısı olduğu söylenebilirdi. Ama yine de parmağından akan sıvının yanında o bile lezzetli kalırdı. Bu şeyi su olarak düşünmek bile onun için çok zordu.

Susuzluğu, tat tomurcuklarının izin verdiği ölçüde, merakı da tiksintiyle giderilen Claire, listesindeki diğer maddeye geçti, izleyeceği yolu belirlemek. Önünde solda, sağda ve ortada olmak üzere üç yol uzanıyordu. Soldaki yol ilk başta geldiği, sağdaki de cehennem domuzunu peşi sıra takip ettiği yoldu. İki tarafta da daha keşfedilecek çok şey vardı ancak merakı onu ortadaki yola sürükledi.

Yaşlı büyücü kütüphaneci o yoldan gitmemesini söylemek için elinden geleni yapmıştı. Büyücünün uyarısı birçok şekilde yorumlanabilirdi, işte tam da bu yüzden aklında bu yol vardı. Birincisi, gerçekten de tavsiye vermek istemiş olabilirdi. İkincisi, kayıp kütüphaneye ulaşmasını engellemek için bariz bir şekilde yalan söylüyor olabilirdi. Üçüncü ve en muhtemel olanı ise, bunu sırf onunla uğraşmak ve şu anda içinde olduğu ikileme sokmak için söylemiş olabilirdi.

“Yaşlı yarasanın beni yenmesine izin vermeyeceğim.”

Claire ortadaki uzun ve dolambaçlı geçitte ilerlemeye başladı. Beş tane zırhlı adamın veya on tane Claire’in yan yana sığabileceği kadar genişti. Ve bu onu strese sokuyordu. Gözetlemesi gereken çok fazla alan vardı. Yüksek sesle söylemiş olduğu şeye rağmen, melez gerginliğini üzerinden atamıyordu. Kendisini bekleyen olası tehlikeleri veyahut da ödülleri düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Her adımının onu yavaş yavaş daha da aşağıya götürmesi ve yavaşça uçuruma sürükleniyormuş gibi hissettirmesinin de pek yardımı dokunmuyordu.

Şu ana kadar geçtiği diğer yolların aksine, bunun özel bir yanı yoktu. Aşağı yukarı otuz dakika boyunca yolun yapısı aynıydı, aşağıya indikçe daha da agresifleşen eğimini koruyor gibiydi. Geçen zamanı doğru ölçtüğünden emin değildi. Canının tam olması, saati takip etmesini zorlaştırmıştı ve suya harcadığı mana neredeyse anında yenilenmişti.

Dönemeçli geçit geniş bir odaya açılıyordu, yüzden fazla adamın yan yana sığabileceği kadar genişti ve uzunluğu da bir o kadar vardı. Odayı dolduran sayısız sütun, gözlerini, koni şeklinde çok katmanlı büyük bir yapıya yöneltti. Yaprakları, duvardan uzaklaştıkça, Claire’in az önce girdiği çıkışa kadar giderek alçalıyordu.

Duvarın diğer ucunda, önünde aynı derecede devasa bir şövalyenin durduğu devasa bir çift kanatlı kapı vardı. Şövalyenin at kafası şeklindeki miğferinin yan tarafları, bir çift sivri fildişi boynuzunu ortaya çıkaracak şekilde açıktı. Kıpkırmızı zırhı, her biri kurumuş kanla boyanmış sayısız çizikle bozulmuştu. Daha da dehşet verici olanı ise bıçak ağzı Claire’le eşit uzunlukta, balta-mızrak karışımı teberiydi**.

Kilitlenmiş bir çift göz. Claire, aralarında yüz metreden fazla mesafe olmasına rağmen kendi yarık gözbebeklerine bakan bir çift parlak kırmızı noktayı yakalayabilmişti. Bir an sonra, yaratık kükredi. Başını kaldırdı ve ilkel bir güç gösterisi edasıyla avazı çıktığı kadar hırladı. Melez, far gören tavşan gibi donup kalmıştı, anca arkasından gelen bir gıcırtı sesini fark etmesiyle kontrolünü yeniden kazanabildi. Anında arkasını döndü ve girdiği kapının üzerine yavaşça başka bir kapının kapandığını gördü. Bir saniye bile tereddüt etmeden, geldiği yöne doğru koşarak atıldı.

Ucu ucuna yetişmişti.

Arkasından kapanan kapı, neredeyse fırlayan teber tarafından parçalanıyordu. Keskin sivri uç, duvara gömülerek baştan sona delip geçti.

Claire koşarken arkasına bakmaya devam etti ve şövalyenin açılan delikten sığmayacak kadar büyük olduğunu fark ettikten sonra bir dakika kadar durakladı. Tam da artık gardını indirmenin güvenli olduğuna karar vermişken, önünde uzanan patikadan gelen bir kımıldama işitti.

Ansızın, köşeden uzun ama şişko bir gölge belirdi, gölgenin ardından, kızın yarı boyunda, dört ayağının üzerinde duran kunduzumsu bir kemirgen ortaya çıktı. Ucu taş gibi bir zırhla kaplı geniş, sarkık bir kuyruğu vardı ve kısa ön dişleri az çok sivrilmişti.

Yaratığa tereddüt etmeden saldırdı. Önceki çarpışmadan beri damarlarında dolaşan adrenalin dolaşımını sürdürürken, Claire yeni keşfettiği hedefine doğru adeta uçtu. Kafasını seçebilmesi bir yana, hiçbir hayati organını seçememişti, bu yüzden de şimdilik en büyük hedefi, yani sırtını bıçakladı.

Ve başarısız oldu.

Kemirgen, şaşırtıcı bir çeviklikle hareket edip yana kayarak darbeden sıyrıldı ve onu bacağından yakaladı. Canavar, garip biçimli dişlerini kıza sapladı ve bacağının ön kısmından küçük bir parça et kopardı. Şans ondan yanaydı. Onunla dövüşmek, kıza olduğu kadar yaratığa da yabancıydı. Tecrübesizliği yüzünden kızın kaval kemiğini fark edemeyip, daha fazla hasar verme fırsatını kaçırmıştı.

Ama yine de inanılmaz şekilde acı vericiydi. Neredeyse Claire’in dizlerinin bağı çözülecekti ama daha fazla zarar veremeden mahlukatı savmayı başardı.

Yere indikten sonra köpek dişlerini çıkararak, saldırmaya hazır bir şekilde tekrar hücuma geçti. Fakat Claire bu sefer hazırlıklıydı. Hazır gibiydi. Kemirgen ondan katbekat hızlıydı ve Claire sapladığı silahını daha çıkarmamıştı, bu yüzden çatışmanın ortasında onu, derme çatma mızrağının kıçıyla karşıladı. Kafasının yan tarafından aldığı darbeyle yaratık, rotasından saparak son hızla kızın yanındaki duvara uçtu. Bıçağın ucuyla dönme hareketini tamamlamak için ivme alarak etrafında döndü ve kendi kendine geçirttiği kafa travması iyileşmeden önce kunduzumsu canavarın sırtını kesti.

Claire dövüşün, şövalyelerin ona hep anlattığı derecede bir zorlukla alakası bile olmadığını düşünerek kendi kendine gülümsedi. Ancak özgüveni, toplayabildiği tüm gücüyle gerçekleştirdiği saldırısının önemini kanıtlayamadığını fark eder etmez yerini vakit kaybetmeden pişmanlığa bıraktı. Kemik mızrak başı, amfibi*** canavarın postunu delemeden kayıp gitmişti. Ne akan bir damla kan vardı, ne kesik bir kürk parçası, ne de verilmiş bir hasar.

Yaratık, şoku atlatamadan kuyruğunu savurdu. Ağır, topuzumsu silah kızı, hızla geçide savurdu. Onu başka tarafa savurmadığı için şanslıydı. Yokuş aşağı fırlatmış olsaydı muhtemelen bir duvara çarpacaktı. Yerçekimi kuvveti ve ağaç küreyicisinin saldırıları birleşince, neredeyse tüm kemiklerini kırmaya yeterdi.

Ancak yosunlu zemine indiğinde kayarak durdu ve “sadece” çatlak bir kolla kurtulmayı başardı.

Sızısı o kadar şiddetliydi ki, cehennem domuzunun kasıtsız tokadından bile daha acı vericiydi. Claire göz yaşlarına hâkim olamadı. O kadar sefil bir hâldeydi ki, ara sıra hıçkırıklarına bile engel olamıyordu. Ama pes etmedi. Dişlerini sıktı ve devasa kemirgen bir kez daha kuyruğuyla saldırırken mızrağıyla kendini geri çekmeye zorladı.

Bu sefer, tüylü rakibi havalanarak sanki kafasını hedefliyormuş gibi kuyruğunu aşağıya doğru savurdu.

Melez, saldırıyı savurmak için eğildi ve canavarın yanından geçerken bıçakla saldırdı. Bıçak yine postu delememişti ama kuyruğunun dibine isabet eden darbe, en azından onu rahatsız etmiş gibi görünüyordu.

Yere iner inmez dördüncü bir saldırıya yeltenmedi, bunun yerine birkaç dakika boyunca tökezleyerek sanki kafası karışmış gibi öfkeyle cıvıldadı. Bu, Claire’in kafasını karıştırmıştı. Az önce tek elle gerçekleştirdiği darbe, birkaç dakika önce kunduzun kâle bile almadığı iki eliyle açtığı yarıktan açık ara daha güçsüzdü.

Yavaşça yaratığın etrafında dönerken kendi canını kontrol etti. Gel gör ki canının yarısı hâlâ duruyordu. Canının daha çok gittiğini düşünmüştü. Neredeyse kırılan kolunda nabız gibi atan dayanılmaz ıstırap, ayin, yaşam gücünün dörtte üçünü tükettiğinde çektiği ıstıraptan çok daha fazlaydı. Bir diğer sürpriz ise kunduzun yeni keşfettiği temkinli hareketleriydi. Yaptığı her hamlede, aralarındaki mesafeyi korumak için bir eskrimci gibi -Claire'in tesadüf olarak yorumladığı bir benzerlik- o da aynı şeyi yapacaktı.

Ama yanılıyordu.

Mızrağın menziline girmeden ona saldırabilecek kadar uzakta duruyordu. Uçuşta geçirdiği uzun sürenin, beş metrelik sıçrayışını dumura uğrattığına karar veren kemirgen, daha kısa bir mesafeden benzer bir saldırı başlatmaya çalıştı. Yere gümlediği anda acısı hafifledi. Canavar, dosdoğru kızın göğsüne daldı ve silah olarak kullandığı iri yarı kuyruğunu soldan sağa doğru vurarak karnını ezdi.

Ama bu hamlesi de talihsiz bir şekilde boşa çıktı. Claire, devasa kemirgen saldırısını hazırlarken yanından geçerek kuyruğuna doğru kaçtı. Ve yolları kesiştiğinde, önceden hedeflediği noktaya tekrar vurdu. Birkaç dakika boyunca düşmanının etrafında dolanması, bir zayıflığını bulduğunu fark etmesini sağlamakla kalmayıp – ki bu, daha iyi hedef alabilmesi için mızrağın sapının daha yukarısından tutmasını sağlamıştı - aynı zamanda emrine amade, savaşa uyumlu etkin bir yeteneğe sahip olmasını da sağlamıştı.

Büsbütün gereksiz ve utanç verici “Çifte Bıçaklama!” diye bağırışının ardından melez, silahın ucunun, bir şekilde onunla aynı yerde var olan ama aynı zamanda da var olmayan yarı saydam bir kopyasını yarattı. Bu garip çelişkiyi görmezden gelerek mızrağı doğrudan kemirgenin kuyruğunun dibine sapladı. Durumun tuhaflığına bir de sadece görünmez saldırının kan akıtması gerçeği eklendi. Yani bir nevi. Bıçak delip geçmemişti ve doğrudan canavarı yaralamamıştı ama Claire, saldırırken kullandığı sahte bıçak kadar ruhani olan, kıpkırmızı bir sıçramayı fark edebilmeyi başarmıştı.

Kunduz yere çakılmadan önce elindeki silahı bıraktı ve diğer ikisini çekti. Bildiği tek zayıflığı olan gözlerini hedef alarak canavarın üzerine atıldı. Büyülü Çifte Bıçaklama vuruşlarından biri tam istediği yere inerken, diğeri postunun üstünden kaydı. Ancak bu, işlevsiz olduğu anlamına gelmiyordu. Kunduzun yüzündeki kürk, diğer tarafındakilere oranla daha inceydi; bıçak kürkü delip, yanağından bir parçayı oyup çıkarmayı başarmıştı.

Bu onun yararına olsa da hayati tehlikeyi tam olarak atlatabilmiş değildi. Canavar, keskin dişlerini kızın koluna geçirerek, boşta kalan eliyle defalarca bıçaklatmaya mecbur bıraktı, her vuruşu büyülüydü.

Umutsuz bir mücadeleydi. Claire, canavarın işini bitirebileceğe benzemiyordu, Canavar da Claire’in kolunu ısırmayı bırakacak gibi görünmüyordu. İkisi de çarelerinin hızla tükendiğinin farkına vararak çılgına dönmüştü. Claire’in vuruşlarını güçlendirmesi git gide daha da zorlaşıyordu. Ve yere çöküp ağlama fikri her zamankinden daha çekici gelmeye başlamıştı.

Ama sonunda, canı tek haneye düştüğünde kazandı.

Günlük Girdisi 490

17. seviye bir mağara dunkuzunu katlettin.

Bu başarı sana şu ödülleri kazandırdı:

- 2 maharet puanı

- 7 canlılık puanı

- 1 bilgelik puanı

Günlük Girdisi 491

Yeni bir üretilebilir yiyeceğin kilidini açtın.

Günlük Girdisi 492

Derme Çatma Silah Ustalığı 2. seviyeye ulaştı.

Günlük Girdisi 493

Çifte Bıçaklama 2. seviyeye ulaştı.

Günlük Girdisi 494

Mızrak Ustalığı yeteneğini kazandın.

Günlük Girdisi 495

Hançer Ustalığı yeteneğini kazandın.

Günlük Girdisi 496

Seviye atladın. Canın ve manan yenilendi ve tüm zararlı durum etkilerinden arındırıldın.

Temel sınıf, Düzenbaz, 4. seviyeye ulaştı.

3 yetenek puanı kazandın.

Günlüğüne bildirimler yağarken, içini bir rahatlama kapladı. Elini dunkuzun ağzından çektiği anda iyileşmeye başladı ve hızla mükemmel bir sağlık durumuna ulaştı.

Ekipmanlarını alabilmek için elinin titremesinin geçmesini bekledi. Postunu bir tür zırh olarak kullanmak için kunduzumsu canavarı parçalarına ayırmayı düşündü fakat ne onu nasıl parçalayacağına dair en ufak bir fikri vardı, ne de basit bir gömleğe yetecek kadar kürkü. Kesesine sığmayacağını düşünerek orada bırakmaya karar verdi, en azından şimdilik.

“Bir daha tövbe.”

Melez, kendi kendine mırıldanarak geçitte yürümeye devam etti.

“Bir daha asla bu şeylerden biriyle savaşmam.”

Fazla söze gerek yok, tabii ki yanılıyordu.

Birkaç köşeyi döndükten sonra, kafaları duvardan fırlamış, bir değil tam iki tane birbirinin aynı canavar gördü.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR