Vampir Hükümdarı

Çevirmen: MoonWarrior
Editör: MinPei
Bölüm 12: Katil (2)

Rogy köyü oldukça mütevazi bir köydü. Üç yüz yirmi beş kişilik birnüfusa sahipti. Fakat hemen hemen herkes birbirini tanıyordu. Biraz fakirlerdiama oldukça mutlulardı.

En azından dıştan böyle gözüküyordu.

Yuen ve Noah köyün girişinin tahta surlar ile çevrildiğinigördüler. Tek darbe ile yıkılabilir gibi dursa da ölümlüler için oldukça iyisayılabilirdi.

Dışarıda ise iki tane kaslı tahta mızrak tutan adam vardı. Birisisiyah kısa saçlara sahip iken diğeri kahverengine yakın bir saç renginesahipti. Ortalama Noah'tan on santimetre uzundular.

Kahverengi saçlı olan bizi gördüğü gibi tahta mızrağını doğrulttu.

"Kimsiniz siz!"

Siyah saçlı olanın da tepkisi gecikmedi. Hemen o da saldırıpozisyonuna geçti.

Noah iç çekerken neden bu kadar saldırgan davrandıklarını meraketti. Bunun tersi olarak ise Yuen kibirlice güldü.

"Hem bizden yardım istiyorsunuz hem de mızrak mıdoğrultuyorsunuz? Cık, cık."

Noah elini yüzüne koyup ikinci kez iç geçirdi. Bu kız ne durumdaolursa olsun zeka eksikliği varmış gibi kibirliydi.

O sırada iki muhafız görünümlü adamlar kafa karışıklığı ilebaksalarda mızraklarını indirdiler.

Siyah saçlı olan sordu.

"Siz ikiniz Yanan Güneş Tarikatı müridi misiniz?"

Noah onayladı.

"Evet."

Siyah saçlı adam ikiliyi biraz süzdü. Ardından kaşları çatıldı.

"Ula siz daha bebe sayılırsınız. Nasıl… Ov~"

Sözü birden karnına yediği dirsek ile kesildi. Dirseği atankahverengi saçlı olandı. Saygı ile eğilirken içten bir şekilde eğildi.

"Arkadaşım biraz dar görüşlüdür. Lütfen arkadaşımındavranışını affedin saygı değer üstatlar."

Noah'ın gözü bir anlığına seyirdi. Kendileri daha temel oluşumubile aşmamışlardı. Üstat unvanını hiç bir şekilde hak etmiyorlardı.

Aceleyle ellerini sallarken konuştu.

"Ne üstadı? Bizler sadece temel oluşum da olanmüritleriz."

Yuen ise tam tersi bir tepki ile "olması gereken debuydu" der gibi bir edayla konuştu.

"Hıhı sorun değil. Bu üstadınızın iyi gününde olduğunuz içinşanslısınız."

İkilinin tezat tavırları adamların kafalarının iyice karışmasınaneden oldu. İkisinin de aklında tek bir düşünce vardı. 'Bunlar göreviyapabilecekler mi?'

Yine de düşüncelerinin tersine kahverengi saçlı olan oldukça güzelbir şekilde konuşarak yol verdi.

"Teşekkürler üstatlar. Kusura bakmayın sizi de beklettikburada. Geçin, buyurun."

Noah burnunu kaşıdı. Yuen ise güldü ve beklenmedik bir hareket ileonun koluna girdi. Kolu ister istemez, onun göğüslerine değiyordu!

Kızardı ve konuşurken utançla kekeledi.

"Ne, ne yapıyorsun Yuen!?"

Yuen, yaramaz bir çocuk gibi daha da sıkı sarılarak nazlı birşekilde, "Ne? Müstakbel kocama sarılamaz mıyım?" diyesordu.

Noah iyice kızarsa da cevap veremedi. Bunun yerine kafasını yanadoğru çevirip, "İstediğini yap."dedikten sonraonları bekleyen muhafızlar ile ilerlemeye başladılar.

Muhafızlar, Noah'a hafif bir imrenme ile bakıyor gibilerdi. Noahsebebini anlamasa da kafasına takmadı. Kolunda ki güzel his onu ister istemezgevşetiyordu.

'Julia'dan daha dolgun.'diyedüşündü. Kendilerini düşüncelerden uzaklaştırma sebebiyle başını iki yanasallayıp etrafı gözlemlemeye başladı.

Köy tahmininden daha iyi gözüküyordu. Küçük köy evleri vedükkanlar belirli bir düzendeydi. Çoğunlukla sebze olarak patates, havuç,soğan, meyve olarak muz, elma gibi şeyler satılıyordu. 'Buranınçevresi oldukça zengin.' diye düşünmeden edemedi. Bunun dışındatüm yapılar biraz kirli olsa da oldukça sağlam görünüyordu. 'En azından birölümlü standartına göre.' diye düşündü. Tek yumrukla olmasa da beş yumrukla birbinanın duvarını yıkabileceğine güveniyordu.

Tüm bunlar dışında ilgisini çeken farklı bir nokta vardı.

"Sanki hiç bir şey yokmuş gibi oldukça mutlular."diye mırıldandı.

"Bizler, mutluyuz çünkü kayıtsızız. Sonunda öleceğimiz budünya da korkmanın, tedirgin olmanın anlamı nedir?"diyeyanıtladı kahverengi saçlı olan.

Noah düşündü.'Ölümlü olsaydım bunlar gibi kayıtsızolabilir miydim?'

Yuen'in, "Hıh, klâsik ölümlü zihniyeti." diyemırıldandığını duydu. Neyse ki kimsenin duyamacağı kadar kısıktı.

İstemsizce Yuen'e hak verip, kafasını iki yana sallayarakdüşünceleri aklından kovdu. 'Ben ne ölümlüyüm ne de bu köylülerkadar rahat birisiyim. Bunları kıyaslamam saçma. Ayrıca… neyse umarım şüphemyanlıştır.'

Tam bunu düşünür iken retinasında bir yazı belirdi. Yazıyıokuduktan sonra retinasından kovdu.

Sonrasında önüne döndü ve muhafızlardan siyah saçlı olana sordu.

"Daha ne kadar yolumuz kaldı?"

Siyah saçlı olan ona sürüldüğünü fark edince gülümseyerekcevapladı.

"Şuradan dönünce, köyün yaşlısı ile görüşebilirsiniz."

Noah onayladı ve Yuen ona dayanmış iken kafasını Yuen'in kafasınadayadı.

Yuen dondu. Bir şey demek istedi. Fakat pancar gibi kızardığındanağzından bir şey çıkmamış en sonunda sessiz kalmıştı. Açıkçası Noah'ın kafasınıona dayamasını beklemiyordu.

Noah ise zafer kazanmış gibi gülümserken konuştu. 'Sen,bana öyle yaparsan bende böyle intikam alırım. Gerçi biraz hafif bir intikamdıama olsun.'

İkili sevgili gibi dolaşır iken sonunda nispeten büyük bi köyevine geldiler.

"Yaşlı burada kalıyor. Bizim görevimiz de burada sonlanıyor.Kendinize iyi bakın gelişimciler."dedi siyahsaçlı olan ve ikisi geri dönmeye başladılar.

Noah derin bir nefes aldı ve kolunu silkeleyerek Yuen'inkollarından kurtuldu.

"Yuen konuşma konusunda benden daha iyi olduğundan konuşmaişini sana bırakıyorum."

Yuen şaşırdı.

"Ben mi?"

Noah alaylı bir ifade ile yanıtladı.

"Burada senden başka Yuen yok bence."

Yuen kafasını iki yana salladı.

"Hayır demek istediğim…"

Noah lafını kesti.

"Biliyorum. Tam da o yüzden yardımın lazım. Kendimibiliyorum. Seni de az buçuk biliyorum ve madem eşim olacaksın sana güvenmeliyimöyle değil mi?"

Cümlenin sonunda sıcak bi şekilde gülümsedi. Annesindenöğrenmişti. Genelde böyle bir ifade takındığı vakit annesi illaki istediğiniyapıyordu. 'Aynısı neden Yuen de yaramasın ki?'

Noah'ın gülümsemesi, gerçekten de Yuen'in tüm red duygusu eritti.

Kızararak, "Tamam, tamam. Ben konuşurum hıh."derken bakışlarını kaçırdı ve kapıya tıklattı.

Kapı oldukça eski gibiydi. Ahşaptan yapılmıştı. Diğer evlerlehemen hemen aynıydı.

Kapıya tıklatıldıktan sonra beş saniye sonra "Geliyorum!" diyebir erkek sesi geldi.

Yaklaşık on beş saniye daha geçtikten sonra gıcırdatarak kapıaçıldı.

Karşılarında güler yüzlü yaşlı bir adam vardı. Ağarmış saçları vegökyüzü gibi gözleri onu başlıca belirten özellikleriydi. Ayrıca oldukçasıskaydı. Öyle ki giydiği tek parça kıyafet bile ona bol geliyor gibigözüküyordu. Elinde uzun bir baston vardı.

'Anlaşılan topal.'diye düşündü. Fakatdüşüncesini tabii ki de dile getirmedi.

Yaşlı adam ikisini de süzdü ve gülümseyen ifadesini koruyarak "Hoşgeldinizgelişimciler. Bende sizi bekliyordum."dedi.

Yuen kibirle homurdandı.

"Direkt konuya geç ihtiyar. Ateşli kokarcaların yuvası neresive neden size saldırıyorlar?"

Oldukça direkt olan soru karşısında yaşlı adam afalladı.

"Şey… içeride konuşsak?"

Yuen reddetti.

"Gerek yok. Sadece sorularıma cevap ver ihtiyar. Daha yapacakişlerimiz var."

Yuen'in otoriter tavrı sebebiyle yaşlı adam tamamen afallasa dayavaşça dökülmeye başladı.

"Köydeki çocuklardan birisi ormanda gezerken bir şey buldu. Oşey oldukça değerli bir hazineydi. Öyle ki tüm köye refah sağlayabilirdi. Fakatonu elde ettikten bir kaç gün bile geçmeden Ateşli Kokarcalar birden saldırmayabaşladı. Afalladık. Hiç beklemediğimiz için on çocuk beş yaşlı öldü. Sizdenisteğimiz…"

Bir harita uzattı.

"Haritada ki işaretli yeri temizlemeniz."

Yuen ve Noah aynı anda kafasını salladı.

"Peki o şey dediğiniz şey ne?"

Yaşlı adamın ifadesi katılaştı.

"O… kusura bakmayın size söyleyemem. Lütfen anlayış ilekarşılayın."

Yuen, yaşlı adamı daha da sıkıştırmak üzereydi. Fakat birdenbirisinin kolunu tuttuğunu hissetti.

Sonrasında ise Noah, "Pekala, işimiz bitince gerigeleceğiz." dedi ve Yuen ile oradan ayrıldılar.

Yaşlı adam onları katı bir yüz ifadesiyle izlerken yavaş adımlarile evine geri girdi. Ne yazık ki kimse kapıyı kapatırken ki gözlerinde kikorkunç bakışı fark etmedi.

Noah onun içeri girdiğinde emin olduktan sonra rahat bir nefesaldı. Yuen ise o sırada söyleniyordu.

"O yaşlı bunak kendini bir şey sanıyor. Hem o kokarcalarınasıl başarmışlarsalar kızdırmışlar hem de bizim temizlememizibekliyorlar!"

Noah ise tam tersi baya sakindi.

"Yuen, sakinleşmelisin. Sen de biliyorsun. Bu köylerin hepsitarikata bağlı. Ne yaparlarsa yapsınlar bizim sorumluluğumuz altındalar."

Yuen iç geçirdi.

"Bunu bilmiyorum ama…"

O sırada Noah sözünü kesti birden.

"Ayrıca teşekkür ederim."

Yuen şaşırdı.

"Ha? Ne için?"

Noah önden yürümeye başlarken yanıtladı.

"Hiç, boş ver. Gel şu ateşli kokarcalara bakalım."

Yuen de hemen peşinden koşarken bağırdı

"Hey, beni bekle."

Ve bu şekilde ikilinin hiç beklenmedik yönlere kayacak macerasıbaşladı.

Ormana yakın bir yerde. Üzerinde beyaz çizgiler olan kızıl kürkesahip hayvanların kimisi etrafta koşuşturuyor, kimisi ise miskin miskinyatıyordu. Hepsinin keyfi yerinde gibiydi.

Tam o sırada acı bir çığlık duyuldu.

Ciik!

Ateş kokarcaları hemen dikildi ve sesin hedefine koşuşturmayabaşladılar. Normal kokarcalar tek yaşarlardı fakat ateş kokarcaları daha çoksürü halinde hareket etmeyi severlerdi. Bu sebeple birine bir şey olursa illakiintikam alırlardı.

Kokarcalar hızlı bir şekilde izlemeye başladı ve sonunda onlariçin dehşet verici bir sahne ile karşılaştılar.

İki insan yoldaşlarını öldürüyordu. Her yerde kan ve garip birkoku vardı. Bir ateşli kokarca leşi sağda ağaca dayanmış diğer ateşli kokarcacesedi ise tam yeni gelenlerin gözünün önünde idi.

Erkek olan gülümsedi. Gülümsemesi ateşli kokarcaları iyicedelirtti ve hızla atıldılar.

Tam da o sırada…

Güm!

Hepsi birden çukura düştüler. Noah başarı ile kafasını salladı.

"O çukuru kazarken oldukça zorlandık ama değdi."

Yuen de aynı şekilde gülümsedi ve içtenlikle konuştu.

"Güzel fikirdi. Sayende işimiz üç kat kolaylaştı."

"Aynen."

Noah o sırada adım adım ilerlerken aklına bir soru takıldı.'Ebunları nasıl öldüreceğiz?'

Yuen ise sorusuna cevap niteliğinde depolama yüzüğünden bir eşyaçıkarttı. Küçük bir kibritti bu.

Yuen kibriti yaktı ve çukurun içine attı.

Boom!

Küçük bir patlama oldu ve alevler patlayan bir volkan misalihavaya fırladı. Hemen ardından ise kokarcaların çığlıkları yükseldi.

Yuen, bu çığlıklar eşliğinde alevleri izlerken oldukça kayıtsızbir ifadeye sahipti. Sanki şömine yanıyormuşta onu izliyor gibiydi.

Noah biraz şaşırsa da bir şey söylemedi. Bunun yerine "Hadişu yuvayı temizleyelim." dedi.

Yuen nedenini bilmese de oldukça uysal bir şekilde onayladı.

İkisi birlikte yuvaya doğru ilerlemeye başladılar. Oldukça yakınolduğundan çabucak vardılar fakat gördükleri yüzüne ikisininde gözleri faltaşıgibi açıldı.

"Bunlar…"

Noah, Yuen'in lafını tamamladı.

"Cehennem Ateşi çiçekleri…"

Cehennem Ateşi çiçeği, kıpkırmızı sapları ve alevin her tonunubarındıran taç yaprakları ile kendini belli eden özel bir çiçekti. Oldukçanadir bulunurlar ve yoğun ısı olan bölge de yetişirlerdi.

Bu çiçekler oldukça değerliydi çünkü Ateşe Dayanıklılık Merhemiyapılabilirdi. Bu merhem sıradan alevlere karşı büyük bir direnç sağlayanmucizevi bir şeydi!

Ayrıca alev elementi kullanıcıları için de oldukça işe yarar birkaynaktı bu çiçek. Fakat ne yazık ki yanlarında ki kimse ateş elementi kullanmıyordu.Hatta daha elementleri bile belli değildi.

Üstelik burada yirmiye yakın çiçek vardı.

"Ee… Bu kadar çiçek biraz… fazla değil mi?"diyemırıldandı şok olmuş bir biçimde.

Noah ağır bir şekilde onaylarken yüzünde soğuk bir ifade vardı.

"Bunları… yok etmeliyiz."

Yuen onayladı. İkisi de bunun değerini farkında idi. Bunu bırak şuanki güçlerini, mevcut güçlerinin bir kaç katına sahip olsalar bile bunlarasahip olduklarını öğrendikleri an ölürlerdi.

"Fakat bunların kaynağı ne? Magma olan yerlerde yetişmesigerekmez mi bunların?"

Noah da aynı şeyi merak ediyordu. Fakat önce bunları yoketmelilerdi. Tam yok etmesi için Yuen'e kibrit çıkarmasını isteyecekti kiannesinin ateş elementi kullandığı aklına geldi.

"Onlara da bakarız. Aklıma geldi de annem de alev elementikullanıyordu. Bir kaç tane alıyorum buradan. Kalanını yakarız."

Yuen umursamadı. Annesi rüzgar büyücüsü olduğundan ona farketmezdi. Noah eğildi ve beş tanesini söktü.

Sanki canlılarmış gibi çiçekler kıpırdadı bir kaç kez fakat sonraduruldular. Noah onları Yuen'e uzattı.

Yuen, ne için uzattığını bilse de bu şekilde çiçek uzatılmasınedeniyle mutlu oldu ve çiçeği kapıp depolama yüzüğüne attı.

Noah, Yuen'in neden mutlu olduğunu anlamadığından anlamsızcagözlerini kırpıştırdı.

Sonrasında Yuen bir kibrit çıkarttı ve yakıp çiçeklerin ortasınaattı.

Sonrasında ise ikisi de geriye sıçradılar. Ne de olsa ikisi dekokarcanın yanıcı kokusundan etkilenmişlerdi.

Çiçekler oldukça yanıcıydı. Kısa sürede tüm çiçekler yanmayabaşladı. Oldukça güzel ve bir o kadarda üzücü bir manzaraydı.

Elbette Noah pek etkilenmedi. Aynı şekilde Yuen de. İkili sessizcesönmesini beklerken bir dal kırıldı.

Çat!

Yuen ve Noah reflesif bir hareketle hemen sağ ve sola doğrusıçradılar ve gördükleri şey ile şaşırıp kaldılar.

Bir kılıç. Üzeri kan ile kaplı uzun bir kılıç. Kılıcın sapı vekendisi oldukça sade gibiydi fakat üzerinde ki kan onu oldukça dehşetengizkılıyordu.

Yuen ve Noah hemen kılıcın geldiği yöne baktılar.

Bir adam adım adım geliyordu. Elllerinden birine kan kızılı birküre vardı fakat sanki bağımsız gibi hava da duruyordu. Adam, Noah ile hemenhemen aynı boydaydı. Sıska gibiydi. Ağarmış rüzgarda savrulan saçları ileyakışıklı sayılabilecek bir yüz ifadesine sahipti. Fakat teni biraz solgundu.

Adam kaşları çatılı bir şekilde onları süzdü. Noah'a bakarkengözleri küçümseme ile doluyken Yuen'e kaydığında avını bulmuş gibi birgülümseme takındı.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR