Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 105: Tarih Dersi

"Efendim, kabininiz hazırlandı." Dükkân sahibi geri döndü ve ön odadan dükkânın arka tarafına giden küçük koridorda onu takip etmemizi işaret etti. Yanlışlıkla duvarlara çarpmadan biraz hareket edebileceğimiz kadar geniş olan ayrı bir odaya girdik.

"İzninizle ekipman konusunda size yardımcı olayım. Banklara oturun lütfen." Dediği gibi yaptık ve hareket sensörü konusunda bize yardım etmesine izin verdik. Her iki ayağımıza ve elimize de birer tane yerleştirdikten sonra VR gözlüklerimiz kurulmuştu.

"Ben odadan çıkacağım ama bir şey olursa beni çağırabilirsiniz. Gözlükler, kaskın sol tarafındaki düğmeyle mağazanın ön tarafına doğrudan bağlanıyor."

Elimi kaldırdım ve bahsettiği düğmeyi buldum. "Yardımınız için teşekkür ederim. Kendimiz halledebiliriz sanırım."

"Tamam o zaman, ön tarafa döndüğümde simülasyonu başlatacağım," diye açıkladı adam. Ayak seslerinin bizden uzaklaştığını duydum ve çok geçmeden odanın kapısı kapandı. Lei'nin eline uzandım ama VR gözlüğü normal görüşümü engellediği için onu bulmak için birkaç deneme yapmam gerekti.

Lei parmaklarımı şaşırtıcı derecede sıkarken ona, "Heyecanlı mısın?" diye sordum.

"Evet, galiba. Ama siyah bir ekrandan başka bir şey görmemek de biraz tuhaf hissettiriyor," diye itiraf etti.

Bu konuda güvensiz hissetmesini beklemiyordum. Bir canavarla burun buruna savaşmaktan çekinmeyen bir adamın kafasındaki bir teknoloji parçasından dolayı gergin hissetmesi sevimliydi. Yoksa bu, daha çok normal görüşünün kaybolmasından duyduğu tedirginlikle mi ilgiliydi? Her iki durumda da onu rahatlatmak için parmaklarını daha kuvvetlice sıktım. "Az sonra bir şeyler göreceksin. Ve herhangi bir nedenle hoşuna gitmezse eğer, gözlüğü istediğimiz zaman çıkarabiliriz. Sisteme hapsedilmiş falan olmayacağız."

"Tamam, madem öyle diyorsun." Sesi daha rahat geliyordu ve tam da beklediğim gibi sistem açılarak bizi seçtiğim ilk konuma götürdü.

Görüş alanımızın sağında ve solunda uzanmakta olan, uçsuz bucaksız, dev bir yapının üzerinde duruyorduk. Burası, bildiğim kadarıyla ilk parçaları bir zamanlar kil ve samandan bir araya getirilmiş olsa da uzun zaman önce taştan inşa edilmişti.

"Bu bir duvar mı, Duncan?" diye sordu Lei bana, keşfetme imkânımızın olduğu dünyanın görüntüsüne bakarken. "Vay canına, devasa bir şey. Nerede bittiğini göremiyorum." Ona baktığımda sanal bir Avatar'a dönüştüğünü fark ettim, böylece nerede "durması" gerektiğini görebiliyordum ve ona çarpmayacaktım.

"Evet, öyle," dedim. "Buraya Çin Seddi deniyor. Dünyamızdaki en büyük ve en muhteşem yapıdır. Ben de şimdiye kadar bizzat ziyaret etme fırsatı bulamadım. İstersen birlikte keşfedebiliriz."

"Elbette, hadi etrafa bakalım!" Beni yanına çekti ve manzaranın etrafında dolaşarak görebildiğimiz her şeyi gördük. "Oldukça eski görünüyor. Uzun zaman önce mi inşa edilmiş?" diye sordu bana.

Başımı evet anlamında salladım. "Eğer broşürdeki bilgiler doğruysa, bazı kısımları 2.500 yıldan daha eski. Yani aslında bugünlerdeki bazı dinlerden kısmen daha eski," diye açıkladım.

Lei, "Yani, bugün hâlâ senin için anlam taşıyan eski bir tarih parçası gibi mi?" diye sordu.

"Evet, sanırım öyle de diyebiliriz. Günümüzde insanlara hâlâ ilham vermekte olan geçmişin tek kalıntısı bu değil. Ama burada hazırladıkları koleksiyon içinde en etkileyici olanlardan biri olduğunu düşündüm."

"Anlıyorum," diye yanıtladı Lei. "Yine de etkileyici bir zaman dilimi. Coras Krallığı'ndaki ana saray yaklaşık 4.000 yaşında. Onu çevreleyen diğer saraylar biraz daha yeni ve ihtiyaç duyulduklarında inşa edilmişler. Benimki en yenilerden biriydi çünkü babam, o sarayı dikmiş ve annem için yeniden inşa ettirmiş. Benim gezegenimin uzun ve karmaşık bir tarihi var, biliyor musun?"

"Bana biraz anlatsana," diye yalvararak onu kendime biraz daha yaklaştırdım. "Tarask'ın anılarından birkaç parça gördüm ama bu, senin ve kültürün hakkındaki her şeyi anlamaya yetmez. Bana evinden bahset."

Lei başını onaylarcasına sallamadan önce tereddüt etti ama bana bakmak yerine bakışları, uçsuz bucaksız sanal gökyüzünde kayboldu.

"Her şeyden önce, 'Coras Krallığı'nın aslında tek bir dünyayı ifade etmediğini anlamalısın. Aslında halkımın sadece kendi başına yaşadığı üç dünya var. Ve sağladığımız koruma altında bize katılan dünyaları buna dahil etmiyorum. Yani insanlar 'Coras Krallığı' dediklerinde tek bir mevcudiyetten değil, birçok mevcut dünyadan bahsediyorlar."

Bu tanım karşısında gözlerimi kırptım.

"Tamam, bu şaşırtıcı. Neden bu şekilde adlandırılmaya başlandı?" diye merak ettim.

"Muhtemelen tüm ayrı krallıkları kendi isimleriyle anmak yerine bu şekilde anmak daha kolay olduğu için. Biz 'İlhak Edilmiş Krallıklar', 'Davetkâr Krallık', 'Orta Krallık' ve 'İç Krallık' arasında ayrım yapıyoruz. 'İlhak edilmiş Krallıklar', üzerinde hüküm sürdüğümüz ve dış tehditlere karşı korumamız altında bize katılan tüm dünyalar anlamına geliyor. Bunlardan ilki geçmişte gönüllü olarak bize katıldı. O zamanlar, Coras Krallığı'nın ilk imparatoru, birçok dünyayı onlar için bir tehlikeyi uzaklaştırmak maksadıyla sancağı altında topladı. Adı Amereas vi Darto'ydu, annemin atalarından biriydi," diye açıkladı Lei. Sonunda bana kendisi, dünyası ve her şey hakkında bu kadar çok ayrıntıya girmeye istekli olduğu için onu rahatsız etmeye cesaret edemiyordum.

"O aslında çalışabilir bir Yarık Geçidi var eden ilk kişiydi. Bu yarık geçitleri bugün çoğu krallığın kullandığından tamamen farklıydı. Biz onlara artık Antik Geçitler diyoruz. İlk başlarda bu geçitler, sadece halkımız için kolaylık sağlama amacına hizmet ediyordu. Birkaç ıssız dünya daha keşfedebildik, böylece ırklarımız büyüyebildi ve kendileri için kullanabilecekleri daha fazla kaynağa sahip oldular," diyerek tarih dersine devam etti. "Ama her şeyin sakin kalmaması gerekiyordu. Şunu anlamalısın ki, o dönemde pek çok krallık için durum vahimdi."

Gözlerimi kırpıştırdım, neden bahsettiğini anlamaya çalışıyordum. "Onlara ne oldu?"

"Savaş, Duncan. Birçok krallığa ve ırka zarar veren boyutlar arası bir savaş."

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR