Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 140: Geçmişi İfşa Etmek

Diğerlerinin yanına tekrar döndüğümüzde, hazırlanan yiyecekler eşliğinde birkaç film izleyerek küçük kutlamamıza devam ettik. Yarınki uçuşumuzdan önce kısa bir anlığına da olsa rahatlamak güzeldi. Film sırasında gerginlik vücudumu terk ettikçe, göz kapaklarım da bir o kadar ağırlaşmaya başlamıştı. Harika mizah anlayışıyla gayet zevkli bir aksiyon filmi olsa da odaklanmakta zorluk çekiyordum.

“Duncan.” Kulaklarıma ipeksi bir ses ulaştı. Gözlerim, bana seslenen kişiye karşı açık kalmayı reddederken, yanağımı rahat bir şeye yasladım. Teklifin ne kadar ayartıcı olduğunun bir önemi yoktu. “Hadi. Bu kadar yorgunsan gidip yatalım.” Aşina olduğum bir kıkırdama beni gerçekliğe döndürdü. Gözlerimi kırptım, yavaşça doğruldum ve başımın Lei’nin omzuna yaslanmış olduğunu fark ettim.

“Ah, evet. Üzgünüm, istemeden oldu.” Yaptığım kısa kestirmeden sonra sersem gibi hissederek gözlerimi ovuşturdum.

“Özür dilemene gerek yok. Sen bana bu ayrıcalığı birden fazla kez verdin zaten. Benim omzum, senin omzundur.” Sabırla ayağa kalkmamı bekledi. Diğerleri çoktan odayı temizlemeye başlamıştı bile, ben de hemen yardım teklifinde bulunmak istedim.

“Siz ikiniz yatmaya gidin,” dedi Pam, ben daha ağzımı açmaya fırsat bulamadan. “Siz anlaşmayla uğraşırken, bizim biraz daha eğlenecek vaktimiz oldu. O yüzden burayı biz hallederiz. İyice dinlenin, yarın hepimiz için epey çetin bir gün olacak.”

Buna hayır diyemezdim. “Teşekkürler, Pam. İyi geceler, millet.”

Hep bir ağızdan söylenen bir başka, “İyi geceler!” korosuyla uğurlandık. Lei ve ben, yataklarımızın yolunu tutmadan önce onlara sevgiyle gülümsedim. Üstümü değiştirmeye zahmet bile etmeden sadece ayakkabılarımı çıkarıverdim.

Kafamı yastığıma gömdüğüm sırada Lei’ye, “İyi uykular,” diledim.

“Sana da, Duncan. Tatlı rüyalar.” Yüzünü göremiyordum ama dudaklarının bir başka sıcak gülümsemeyle kıvrıldığına emindim.

İyi geceler, zavallı şey. Bugün korktuğumdan çok daha iyi idare ettin. Yakında birbirimizden ayrılabiliriz. Eh, bu gece sana verdiğim sözü tutmam için son şansım olabilir. Dediğim gibi, sana Lei ile aramdaki şeylerin nasıl değiştiğini göstereceğim, böylece daha iyi anlayabileceksin. Yani, şimdi başlıyoruz. Tar’ın sesi, zaten yorgun olan bilincime işleyerek zihnimde çınladı.

Yattığım odadan ayrılıp, Tar’ın beni götürdüğü yere gitmeden önce düzgünce tepki verecek fırsatım olmadı. Bu sefer bir şeyler farklıydı gerçi. Belki de anılarını bana ben uyanıkken göstermeye başladığı ya da anılarını bana farklı bir tarzda yeniden yaşatmayı planladığı içindi.

Evet, biraz öyle. Bunu sana aradaki mesafeyi biraz daha açarak ve geçmişle şimdiyi bir arada göstermenin daha iyi olacağını düşündüm. Yine de bu duyguların seni de aynı şekilde etkilemeyeceğine söz veremem. Sonuçta güçlü bir bağlantı, diyerek açıkladı.

Yani, bu sefer birbirimizle konuşabileceğiz bile? Harika. Birkaç sorum olabilir.

Sorabilirsin fakat cevaplayacağıma söz veremem. Şu anda bulunduğumuz noktaya gelmemiş olsaydık, bu anıları sana göstermezdim bile.

Bu şekilde belirttikten sonra bana ne göstereceğini merak ettim. Daha fazla merak etme şansını bulamadan, gözlerim sabah güneşinin ışınlarıyla aydınlattığı Lei’nin odalarına odaklandı. Tar’ın düşünceleri zihnime akmaya başladı ve beni anılarının derinliklerine götürmesine izin verdim.

****

Leiaos’un evindeki yaşantıya adapte olmuştum. Günleri, çoğu babasının istediği mükemmel varisi yaratmaya odaklanmış olan farklı görevlerle doluydu. İlk başta, neden özgürce dolaşmasına izin verilen günler ve diğer yandan kendini bir krallıktan tutun öbürüne kadar olan krallıklar hakkındaki derslere gömdüğü günler olduğunu merak ediyordum. Ama hayatına belli bir süre tanıklık ettikten sonra anlamaya başladım.

Babası cömert olduğundan falan değildi. Kendine zaman ayırması için ona hak tanımış olabilirdi ama bunun sonuçlarını bekliyordu. Leiaos sürekli rolünü ciddiye aldığını ve gelecek için gereğince hazırlandığını kanıtlamaya zorlanıyordu. Olmak istemediği bir şey için neden bu kadar çaba sarf ettiğini anlayamıyordum. Ama bu konuda seçim hakkı var mıydı ki?

Bundan şüpheliydim. Bir parça özgürlüğe sahip olmak muhtemelen umabileceği en büyük şeydi. Babası tarafından kendisine eşlik etmekle görevlendirilmiş muhafızlar olmadan saray sınırlarından ayrılamıyordu bile. Yine de onun iyiliği için sadece kısmen endişelendiğinden ve Leiaos'un kendisine bir şans verildiğinde kaçabileceğinden kat be kat daha fazla endişelendiğinden emindim. Belki de geçmişte kaçmayı denemişti bile? Kim bilirdi ki?

Neyse ki bana özel bir fırsat sundu. Babası, hayatının pek çok tarafını elinden geldiğince katı bir şekilde kontrol ediyorken, oğlunun benim diyebileceği çok arkadaşı yoktu. Eh, muhtemelen onlara ‘tanıdık’ demek daha doğru olurdu. Diğer soylularla birbirlerine birkaç mektup gönderdiklerini biliyordum fakat bunlar elbette hassas bilgiler içermiyordu. İsteyerek yapmaktan hoşlandığı bir şey yerine ondan beklenen başka bir görev gibiydi.

Her ne kadar halka açık alanlarda farklı davranıyor olsa da. Yanında kurtulma şansı olmadığı babasının muhafızlarına rağmen neden dışarı çıkmaya zahmet ettiğini anlamıyordum. Halk, onu seviyordu ve muhtemelen babasının evvela ona saray dışına çıkma izni vermesinin sebebi bu gerçekti. Yerliler, kendileriyle konuşma ve onlara karşı davranış şeklinden memnundu. Ona eşlik ettiğim zamanlarda özellikle kayda değer pek az şey görmüş olsam da.

Ses çıkarmadan merdivenleri çıkmaya başlamadan önce iç geçirerek gerindim. Ne kadar çok pratik yaparsam, adımlarım beni yatağına o kadar sağlam götürüyordu. Sonunda gelecekteki kurbanım uyanmadan bu kadar uzağa ulaşmayı başardığım için vücudumdan memnuniyet akıyordu. İşte orada, sonunda kendimi özgür kılmaktan sadece bir adım uzakta olduğumu fark etmeksizin, yastığına sarılmış yatıyordu…

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR