Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 18: Zorlu Tartışmalar

Beklediğim gibi Tarask bir kez daha karanlığın içinden çıkıp bana kendini gösterdi.

"Yüz yüze konuşmanın daha uygun olacağını düşündüm, zavallı şey. Dürüst olmak gerekirse, ne düşünüyorsun? Açık konuşalım." Kılıcını bana doğru kaldırdı ve ucunu tam boğazıma dayadı. "Bedenini ele geçirmek isteseydim bunu çoktan yapardım. Sana ya da senin türüne ihtiyaç duymadan, kendim aramaktan daha çok tercih edeceğim bir şey yok. Ama yapamam."

"Peki sana neden inanayım? Olmamı istediğin yere gelene kadar sinirlerimi yatıştırmak için bana yalan söylemediğini kim söylemiş?" Ona inanamazdım. Kendimi kaptırmamalıydım. O, insanları öldürmeye hazır bir canavardı. Gerekirse beni gözünü kırpmadan öldürebilirdi.

"Kimse. Sana böyle bir şeyi kim söylemeli, zavallı şey?" Kaşlarını çattı, kılıcını geri çekti ve kemerindeki kınına soktu. "Eğer bunu kanıtlayabilseydim kanıtlardım. Ama belli bir niyetimin olmadığını kanıtlamanın bir yolu yok. En azından senin anlayabileceğin bir şey yok."

"Bu da ne demek şimdi? Başka bir hakaret mi?" Daha fazla sözlü hakaret kaldıracak durumda değildim. "Çıkar ağzındaki baklayı!"

"Sana söylemeye çalıştığım şey, vücudunu ele geçirme planım olmadığını sana kanıtlayamayacağım. Sana temin edebileceğim tek şey, bunun imkânsız olduğu. Kertenkeleyi yenmek için güçlerimi kullandığımda vücudunun nasıl tepki verdiğini hatırlıyor musun? Eğer tek bir kullanıma bile zar zor dayanabiliyorsan, bedenin beni nasıl verimli bir şekilde tutabilir ki?"

"Beni değiştirmenin sebebi bu mu? İçime sorunsuzca girebilmek için mi? Yeni mükemmel bedenini yaratmak için mi?" Haklı olduğuma emindim. Yaşanan onca şeyden sonra gerçek bu olmalıydı. Beni kabul etmek istediğimden daha fazla sarsan bir gerçek.

"Evet ve hayır." İçini çekti ve başını salladı. "Evet, seni değiştirmeye çalışıyorum. Ama bedenini ele geçirmek için değil. Bu hedefe ulaşmak çok fazla zaman alır. O kadar zamanım yok, zavallı şey. Yok."

"Artık bana böyle demeyi keser misin? Birincisi, ben bir şey değilim. İkincisi, ben zavallı değilim! Benim lanet bir adım var ve o da Duncan. Hatırlamaya çalış, olur mu?" Öfkeliydim ve bu kavgada geri adım atmaya hiç niyetim yoktu. O bir iblis olabilirdi, beni yok etmek için yola çıkmış olabilirdi ama ben bunu kabul etmeyecektim.

"Tamam." Hırladı ama konuyu daha fazla uzatmadı. "Duncan. Basit insan beyninin kavrayabileceği şekilde açıklamaya çalışabilmem için bir saniyeliğine nazikçe susar mısın?"

"Belki. Eğer sonunda bana hakaret etmeyi bırakırsan. İnsanlarla derdin ne senin?"

Bu soruya cevap verme zahmetine girmedi. Dürüst bir cevap beklediğimden değil. Benim türüme tepeden bakıyordu, bu çok açıktı. Zaten muhtemelen onun daha güçlü bir varlık olmasından başka bir nedeni yoktu.

"Açıklamaya çalıştığım gibi bedenin onu kolayca kullanabileceğim bir noktaya gelene kadar bekleme lüksüne sahip değilim. Ama seni, ölümünü riske atmadan güçlerimi kullanabileceğim bir noktaya getirmem gerekiyor. Bunu anlamak çok mu zor? Seni kaybetmek bana hiçbir şey kazandırmaz. Daha da kötüsü. Bu beni de öldürür."

"Bekle, ne? Ne demek senide öldürür?" Bu benim için yeni bir şeydi. Yani ben ölürsem, o da benimle birlikte mi ölecekti? Gerçek bu muydu, yoksa beni kandırmaya mı çalışıyordu?

"Sana açıklamaya çalıştığım gibi ben ölmedim. Şu anda ölü değilim. Ama birinin ölmeden bedenini kaybetmesi son derece zor bir işlemdir. Öyle iki kere olan bir mucize değil. Eğer biri seni şimdi öldürürse, ikimiz de mahvoluruz. Bu yüzden, bir tecavüzcüyü güvenli bir şekilde öldürmek yerine onunla kafa kafaya dövüşecek kadar aptalsan, kendini olduğu kadar beni de riske atıyorsun demektir." Derin bir iç geçirdi. Tanıştığımızdan beri ilk kez bana yorgun görünüyordu. Bu da başka bir numara mıydı? Artık bu konuda pek ikna olmuş değildim.

"Yani ikimizi de tehlikeye attığım için mi öfkelendin?"

"Aynen öyle." Boynunu kaşıdı, beni izliyordu. "Anlıyorum, senin için anlamak zor, zaval- Duncan." Boğazını temizledi ve bir adım öne çıkarak ellerini omuzlarıma bastırdı. "Ama lütfen şunu anla, bundan sonra hayatım her ne kadar nefret etsem de seninkiyle iç içe geçecek. Başka seçeneğim yoktu. İhtiyacım olduğunda ihtiyacım olan yere erişmek için tek seçeneğim sendin."

Bu garip vücut temasından rahatsız olmuştum ama onu başımdan savmadım. En azından şimdilik. Sözlerine odaklanmış, ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. "Peki, tamam. Diyelim ki bu iddiaya inanabilirim. Şimdi ne olacak? Beni sürekli kan içmeye mi zorlayacaksın? Canın istediğinde beni öldürmeye mi zorlayacaksın?"

"Zorlamayacağım." Bunu o kadar inanarak söyledi ki kendimi daha da şüpheci hissettim. Beni yatıştırmaya mı çalışıyordu, böylece planlarını daha fazla engellemeyecek miydim? Gerçek bu muydu? "Duncan, sana canlı ihtiyacım var. Bundan gerçekten nefret ediyorum ama başka seçeneğim yok. İnsanlığı öldürmek için yola çıkmadım, kanlı bir iz bırakmak gibi bir niyetim de yok. Ama eğer konu ben ya da diğerleri olursa, tereddüt etmem ve senden de aynısını yapmanı bekliyorum."

Hâlâ beni ikna etmek için çok uğraşmış gibi hissediyordum. Tüm bu olanlardan sonra ona nasıl güvenebilirdim ki? Hâlâ bana kendisi ve amaçları hakkında hiçbir şey söylemek istemiyordu. Dikkatli olmam gerekiyordu. Gardımı birazcık düşürürsem benden kurtulmak için bir fırsat bulabilirdi.

"Hâlâ temkinli olmanı anlıyorum. Ama sessizliğimi korumak için kendimce sebeplerim var ve bunu değiştirmeyeceğim. Senin rızan benim için o kadar önemli değil ve öyleymiş gibi davranmayacağım. Umarım zamanla seni yok etmek için gelmediğimi anlarsın."

Bundan o kadar da emin değildim.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR