Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 22: Cüretkâr Dil

Geçen sefer meydana gelen şiddetli sarsıntının aynısını bekleyerek asayı iki elimle kavradım. Neyle uğraşmak zorunda olduğumu bildiğim için silahımı kaybetmekten korkmuyordum. Yine de avuç içimi delen deforme olmuş şekliyle ahşabı tutmak daha rahat hâle gelmemişti.

Yıldırımın parıltısı kendini serbest bıraktı ve düşmanımıza doğru çarptı. Iskalamıştı.

Çarpışmadan bir saniye önce Glaciyes saldırımızdan kaçtı ve bana odaklandı. Belki beni hemen görmemişti fakat nereye bakması gerektiğini biliyordu.

"Bir Nefaras'ın burada ne işi var?" Camsı bir ses bana seslendi. Neyin kafamı daha çok karıştırdığını bilmiyordum. Bilmediğim bir dil kullanmasına rağmen yine de onu anlayabilmem mi yoksa söylediği isim mi? Nefaras da neydi?

Tam bu düşünce aklımdan geçerken, altımdaki kar canlandı. Keskin, buzlu bir sütun yerden koparak bedenimi delmeye çalıştı. Tarask zamanında tepki verdi ama bedenimin ele geçirildiğini hissettiğimde içgüdüsel olarak direndim. Bu sadece bir saniye sürdü, yine de tek başına bu bile kaçışımızı yavaşlatmaya yetti. Sütun üst koluma saplandı ve kanayan derin bir kesik bıraktı.

Kaçışım, beni görmeyi beklemediği belli olan Glaciyes için beni gün ışığına çıkardı.

"Bir insan mı?" Kafası karışmış gibiydi. "Başka bir insanın burada ne işi var? Unutulmuş bir kurban mı?"

Arkadaşlarım artık onun için önemli değildi. Kar fırtınası kedileri onları hâlâ istediği yerde tutuyordu, bu yüzden kaçamıyorlardı. Ona bir kez daha karşı koyamayacak kadar yorgundular.

Onların umutsuz ve korkmuş ifadelerini görmek bana acı veriyordu. Onları çoktan kurtarmış olmayı umuyordum. İşler o kadar basit görünmüyordu.

Glaciyes bana doğru birkaç adım daha yaklaştı ve sanki onu başka türlü anlamamın mümkün olmadığını biliyormuş gibi benim ana dilime geçti. Neler oluyordu? Dilimizi nereden biliyordu? Yarıklarda neden insansı bir varlık vardı?

"Söyle bakalım, seni küçük kedi yavrusu. O yıldırımla bana saldırmayı nasıl başardın? İsabet ettirebilseydin beni öldürebilirdin. Asanla mı yaptın?" Glaciyes yanımda kendini çok güvende hissediyor olmalıydı. İnsanlara tepeden bakıyordu ve her ne kadar aynı zamanda onu öldürmeye yaklaştığımı itiraf etmiş olsa da benim, onun için gerçek bir tehlike oluşturacağımı düşünmüyordu.

"Sana neden söyleyeyim ki?" Homurdandım. "Pek çok şey biliyor gibisin ama neden burada olduğumu ya da buraya nasıl geldiğimi bilmiyor musun?"

Havada buzlar oluştu, ok gibi belirdiler, her an beni vurmaya hazırdılar.

"Küçük bir kedi yavrusuna göre fazla küstahsın. Sözlerine dikkat et. Yoksa elim kayabilir." Bana sırıttı, bileğini hafifçe döndürdü. İlk oklar omuzlarıma saplandı.

Nefes nefese kaldım, kendimi sakinleşmeye zorladım. Her şey yolundaydı, değil mi? Sadece biraz daha, sadece bir an daha dayanmam gerekiyordu.

"Eee? Havlayan köpek ısırmaz? Ben de öyle düşünmüştüm." Bana güldü. Duruşu bu andan ne kadar keyif aldığını gösteriyordu. Köşeye sıkıştırdığı avından daha üstün olduğunu hissediyor, son avın her anına değer veriyordu.

"En azından birkaç insanı avlamak için bir düzine yırtıcı kediye ihtiyacım yok. Bütün işi kedilerin yaparken kendini gerçekten harika hissetmelisin." Ona tükürdüm. Elbette işlerin benim için iyi gitmeyeceğini biliyordum. Yine de bu sefer içgüdülerime güvenmeye karar verdim. Ya da belki de içgüdülerim değil de Tarask'ın duygularının bana ilettiği ince mesajlardı?

"Seni küstah küçük solucan." Glaciyes tersledi. İri eli boğazımı kavradı ve beni kolaylıkla yerden kaldırırken boğdu. "Hâlâ cesur hissediyor musun?"

Sağ elimle asaya daha sıkı tutunurken titreyen sol elimle eline ulaşmaya çalıştım. Nefes almamı engelledi ve ciğerlerimin yanmasına, hava almak için çığlık atmama neden oldu. Karanlık noktalar görüş alanımda dans ediyor, beni ele geçirmek için bekleyen boşluk hakkında uyarıyordu. Durumu yanlış mı değerlendirmiştim? Her şeye rağmen ölecek miydim?

Paniklediğim için kalbim çok hızlı atıyor ve daha fazla havanın boşa gitmesine neden oluyordu. Kazanamayacağım bir düşmana karşı mücadele ederek öksürdüm. Neden? Neden hiçbir şey olmuyordu? Tarask benimle birlikte öleceğini söylemişti, o halde neden bizi kurtarmak için hiçbir şey yapmıyordu?

"Dilini mi yuttun, küçük solucan? Artık seni duyamıyorum. Ne kadar üzücü." Beni yüzüne daha da yaklaştırarak kıkırdadı. "Biliyorsun. Seni yüksek bir fiyata satmak istiyorsam, sanırım o dilden kurtulmamız gerekecek. Ne dersin?" Avının tir tir titremesini bekleyen bir canavarın tehdidiyle sırıttı. Bunda da başarılı oldu. Dilimi kaybetme düşüncesi tüylerimi diken diken etti.

Tarask beni sakatlamasını engelleyecek kadar umursar mıydı? Dilime herhangi bir şey için ihtiyaç duymuyordu ve ona göre insanlar da onun favorisi değildi. Rahatlatıcı bir söz de söylemedi. Neden hiçbir şey söylemiyordu? Glaciyes fark etmeden benimle konuşabilmesi gerekmez miydi?

Glaciyes çantasından bana dişçi aletini hatırlatan bir aparat çıkarırken, onun sessizliği bana sağır edici geldi. Beklediğim gibi, onu ağzımı zorlamak için kullandı.

"İşte bu. İşe yaramaz küçük şey. Seni bundan kurtaracağım." Kemerinden bir bıçak çıkardı. Elinde çırpınırken hüsran dolu bir çığlık attım. Bunu yapmasını engellememin hiçbir yolu yoktu. Kahretsin! Bunun sonu böyle mi olacaktı?

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR