Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 35: Başka Bir Yarık

Yarığın içinde beni bir orman bekliyordu. Temiz hava, kollarını açarak beni karşıladı, sanki en sevdiğim tatil beldesine gelmiş gibiydim. Kuşlar ağaçların arasında cıvıldıyor ve güneş, yaprakların gölgelerini yüzüme düşürüyordu. Işığı bizimkinden biraz daha kırmızıydı ama bilinen ışığa o kadar benziyordu ki kendimi kırlarda yürüyüşe çıkmış gibi hissettim. Ağaçların kokusu bile tanıdıktı. Büyük dallarda yetişen birkaç çiçek bile daha önce deneyimlemediğim kokulara sahipti.

Çamurlu patikada botların izleri açıkça görülüyordu, böylece diğer yarık gezginlerinin hangi rotayı izlediğini tam olarak biliyordum. Onlardan herhangi biriyle karşılaşmamak için ters yöne dönmeyi tercih ettim. Onca sorun varken, kendimi başkalarının sorunlarına daha fazla bulaştırmak istemiyordum.

Bunun gibi bir yarıkta insanlar kendi başlarının çaresine bakabilmeliydi. Aksi takdirde, muhtemelen onlara yardım etmek için çok geç kalmış olacaktım. Yanımdaki çalılar hışırdadı, bana saldırmaya hazır bir yırtıcının varlığına işaret ediyordu. Sağa doğru bir adım attım ve elimdeki meçle onu takip ettim. Yaban domuzu çalıların arasından sıyrılıp üzerime doğru gelirken, meçin ucu onu karşıladı.

Gözlerine nişan aldım ve kılıcın ucunu gözlerine sapladım. Boğazlanmış bir domuz gibi ciyakladı, önüme yığılmadan önce vücudu titriyordu. İronik olan, kanının benim için pastırma gibi kokmasıydı. Sanırım daha fazla beklemek için bir nedenim yoktu. Daha önce hissettiğim tereddüt ortadan kalkmıştı.

Cesede dişlerimi gösterip, köpek dişlerimi hâlâ sıcak olan ete batırdığımda vücuduma karşı doğal bir his duydum. Kalbi atmayı bırakmıştı, bu yüzden yeterince kan alabilmek için birkaç güçlü yudum almam gerekti.

Arkamda birkaç dal kırıldı. Başımı kaldırdım, arkamı döndüm ve bana şaşkınlıkla bakmakta olan üç yarık gezgininin bakışlarıyla karşılaştım. Ah, harika. Onlara nasıl göründüğümü hayal edebiliyordum. Ağzında kan olan, insana benzeyen bir yabancıydım ama onların algısında öyle olmadığım açıktı.

"Yaklaşma, canavar!" Otuzlu yaşlarının başında, liderleri olduğu anlaşılan bir adam kılıcını bana doğru kaldırdı. Belli ki o da takım arkadaşları kadar sarsılmıştı ama yine de durumu kontrol etmeye çalışıyordu. Bana Greg'inkini hatırlatan bir kalkanı olan başka bir adam, onun önünde pozisyon aldı. Kılıç kullanandan daha yaşlıydı ama tam olarak ne kadar yaşlı olduğunu bilemiyordum. Belki en fazla beş ila on yıl? Üçüncü ekip üyesi ise henüz otuz yaşına gelmemiş genç bir kadındı. Elleri titreyerek asasını tutuyordu, muhtemelen benim gibi bir şifacıydı.

"Sakin olun." Onlara göstermek için elimi kaldırdım ve ağzımı sildim. Bir insan sesi duyunca irkildiler. Yüzlerine bakınca duyguları açıkça anlaşılıyordu. Onlar için bir vampirle, insan efsanelerinde yer alan ve yanlış bir hareket yaparlarsa onları öldüreceğinden emin oldukları bir canavarla karşılaşmışlardı. Ya da artık beni ne tür bir iblis sandılarsa onla. "Buraya sizi öldürmeye gelmedim. Sizinle dövüşmek gibi bir niyetim de yok."

"Peki buna neden inanalım? Sen bu yarığa aitsin, zavallı insan ruhlarının inine girmesini bekliyorsun, değil mi?" Kılıç ustası bu fikre tamamen kapılmıştı.

"Burası benim inim değil. Neden olsun ki? Ben de sizinle aynı dünyadan geldim."

"Saçmalık!" diye bağırdı kalkanlı adam, "Sanki buna inanacakmışız gibi. Aklı başında hiç kimse kendi isteğiyle bir yarığa girmeye cesaret edemez. Ve tüm alan tahliye edilmişti, yani kazara içine çekilmiş olamazsın."

İçimi çektim, doğru kelimeleri arıyordum. Onları bir tehlike teşkil etmediğime dair nasıl ikna edebilirdim? "Kulağa nasıl geldiğini biliyorum ama size zarar vermek gibi bir niyetim olsaydı bunu çoktan yapardım. Bir iblisin inine, o farkına varmadan girebileceğinize gerçekten inanıyor musunuz?"

"Yani kan içen bir iblis olduğunu kabul ediyorsun." Kadın eliyle ağzını kapattı. Korku onu ele geçirmişti.

"Hayır, eğer öyle olsaydım bana gizlice yaklaşamazdınız diyorum." Kendimi bu durumdan kurtarmamın bir yolu var mıydı? Onlara zarar vermek istemediğim gibi, bu yarıkta onları daha fazla harcamak da istemiyordum.

"Bu, başka bir canavarın kanını içerken bulduğumuz bir yaratık için zayıf bir savunma. Buna rağmen gerçekten insan olduğunu mu iddia ediyorsun? Bu saçmalığa kim inanır?" Tankları öfkeliydi ve takım arkadaşlarının bir adım önünde konumlandı.

Bunu açıklayamazdım. Nasıl açıklayabilirdim ki? Birine gerçeği anlatmaya çalışsam bile kimse bana inanmazdı. Tabii onları daha inandırıcı bir yalana ikna edemediğim sürece. "Haklısınız. Bu normal bir insanın yapabileceği bir şey değil. Ama size üzülerek söylüyorum ki ben artık normal bir insan değilim. Bir süre önce bir yarıkla temas ederek değiştim. Benim durumum özel, görüyorsunuz. Bu yüzden resmi olarak kimse bunu bilmiyor."

Liderleri yüzüme doğru güldü. "Bana gerçekten de garip yetenekleri olan başka bir yarık gezgini olduğunu mu söylemek istiyorsun? Diyelim ki buna inandım, bu yine de neden bizim gönderildiğimiz bir görevin parçası olduğunu açıklamıyor. Senin sözde özel durumundan haberdar olmasaydık bile, İYS bize yedek olarak başka bir yarık gezgini katılacağını söylerdi."

Teorik olarak bu konuda haklıydı. "Eğer hükümet beni yardımınıza göndermiş olsaydı, tam üstüne basmış olurdunuz." Burada risk alıyordum ve bunun farkındaydım. Ama gerilimin daha da artmasını engellemek için aklıma gelen tek çözüm buydu. Eğer bana saldırırlarsa, onlara zarar vermek zorunda kalacaktım.

"Bu da ne demek oluyor?" Adam hâlâ şüpheliydi ama anlattıklarım onu düşünmeye sevk etmiş gibiydi. Belki de vaziyetten yeterince şüpheleniyordu, bu yüzden işleri kolaylaştırabilir miydim?

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR