Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 40: Kan Kristali

Kristalin, bir elle tutulacak büyüklükte olmasını bekliyordum. Belki de en fazla iki elle. Ancak tanık olduğum yapı bir insan boyutundaydı. Belirli bir nedenden dolayı, doğrudan ona bakıyor olmama rağmen gözlerime inanamıyordum.

Kristalleşmiş yapının ortasında daha önce gördüğüm çıplak bir insan yatıyordu. Gözleri ölmüş gibi kapalıydı ama yüzünü ve mavimsi gölgeli gümüş saçlarını son günlerde gördüğüm rüyalardan hatırlıyordum. Bu, Tarask'ın daha önce tanıştığı kişiydi. Bu rüyalarda bahsedilen Coras'ın, bir anı olduğundan şüpheleniyordum.

Şok edici görüntüyle çığlıklarım kesildi, bacaklarımdaki yanma hissi azaldı. Kristalin hemen yanında acımın hafiflediğine dair garip bir his hissettim. Tarask'ın daha önce deneyimlediği fenomenle zayıf bir benzerlik. Neler oluyordu? Kristalin içinde neden bir insan vardı? Ölmüş müydü? Tarask onu istediği gibi öldürmeyi başarmış ve cesedini bir zafer işareti olarak saklamak mı istemişti?

Her zamanki gibi aptalsın, zavallı şey. O ölmedi. Ama yine de çok yakında ölecekti. Tarask kollarımı kaldırdı, meçi iki elimle tutuyordum. Onunla kristale vuramadan Andrew Morris'in sesi bana ulaştı. "Yapma!"

Bakışlarımı bana yaklaşmak için silahını bırakan adama doğru kaydırarak olduğum yerde durdum. Tam o anda, buraya sadece büyük kristali çalmak için gelmediğimi fark etmişti. "Ne yapmak üzere olduğun hakkında hiçbir fikrin yok. Bu kristale ihtiyacımız var. Biri onu sabote etmen için sana ne kadar para vermiş olursa olsun, bunu yapmamalısın!"

"Ne söylemeye çalışıyorsun? Sadede gel." Ağzımın kontrolünü yeniden ele geçirmiştim ama Tarask kollarımı daha da sıkıca kavradı ve tüm dikkatini meçimi yeniden çekmediğimden emin olmaya odakladı.

"Bu kristale ihtiyacımız var. Parçaları yarıktografların en önemli kısmı. Eğer onu yok edersen, yarıkların görünümlerini tahmin etme yeteneğimiz tükenir. Korunmasız kalırız. Bu yüzden, düşmanlarımızdan herhangi biri sana ne kadar ödemiş olursa olsun, iki katını ödeyeceğiz. Sadece kristalden uzak dur."

Hiçbiri, ben kan kristaline bu kadar yakınken başka bir saldırı riskine girmedi. Artık sebebini biliyordum. Doğru muydu? Bu kristal gerçekten de yarıkların görünümlerini tahmin etmemizi sağlayan şey miydi? Bana bundan hiç bahsetmemiştin! Çok öfkeliydim. Beni daha iyi tanımak için oynadığı onca oyundan sonra, fikirlerimi az da olsa önemsemeye başladığını ima ederek insanlığın elinden vazgeçilmez bir şeyi almaya mı çalışıyordu?

Evet, biliyorum. Sana söylemek gibi bir planım da yoktu. Bilmen gerekmiyordu, siz insanlar da korunmayı hak etmiyorsunuz. Onu öldürüyorsunuz. Aptal cihazlarınız için daha fazla kristalize parça yaratmak uğruna enerjisini daha da tüketiyorsunuz. Ne yapmamı bekliyordun? Varoluş bahaneleriniz kaçınılmaz sona biraz daha dayanabilsin diye onun hayatını söndürmenizi izlememi mi?

Hiç bu kadar çelişkili hissetmemiştim. İnsanlığı bilinmeyenin ipliğine karşı savunmanın tek yolunun bu bedelle geldiğini bilmek. Bu noktaya kadar gördüklerimden ve tanık olduklarımdan sonra buna şaşırmamalıydım. Yine de doğru ve yanlış algım küçük parçalara ayrılmış gibiydi. Doğru olan neydi? Yanlış olan neydi? Bu yabancının hayatını ya da birçok masum insanın hayatını feda etmeyi haklı çıkarabilir miydim?

Neyse ki karar verecek olan sen değilsin, zavallı şey. Tarask'ın daha fazla beklemeye niyeti yoktu. Meçi kristale sapladı ve kristalden farklı renklerde ışıklar saçıldı. Kamyondan geriye kalanlar da tıpkı diğer yarık gezginleri gibi havaya uçtu. Ne kadar uzağa uçtuklarını göremiyordum, umurumda da değildi. Kristalin parçaları soluk bir parıltıyla yere düştü.

İçinde duran çıplak beden, düşmeye başlamadan önce birkaç saniye boyunca yerçekimine meydan okuyarak havada süzüldü. Bedenim içgüdüsel olarak hareket etti. Onu yakaladığımız sırada ben mi yoksa Tarask mı hareket ediyordu bilemiyordum. Göğsünün hafifçe inip kalktığını gördüğümde içimde derin bir rahatlama hissettim. Hâlâ hayattaydı. Tam zamanında gelmiştik.

İlk konuşmalarımızdaki sözlerini hatırladım. Zaman çok önemlidir. Benimle sıkışıp kalmışken, ölümünün yaklaştığını başından beri biliyordu. Yaşanacak her gecikme onu ölü bulmak anlamına gelebilirdi. Onun için ne kadar önemli olmalıydı ki bu kadar ileri gidebiliyordu? O zamana kadar hayatta olup olmadığından emin olmanın hiçbir yolu olmadan, ona ulaşmak için hayatını riske atmak?

Onu suçlamam gerektiğinden ya da buna hakkım olup olmadığından emin değildim. Çaresizliği, yerçekiminin kendisi kadar güçlüydü ve her yerde mevcut bir şekilde içime sızıyordu. Arkadaşlarımın ölmek üzere olduğunu bildiğimde nasıl hissettiğimi hatırladım. Onları kurtaramadığım için öldüklerini bilmek. Sonra zaman geri akıp onları bana geri getirdiğinde hissettiğim rahatlama duygusunu. En karanlık anımda, onları kurtarmak için her şeyi yapmaya hazırdım. Peki ya Tarask? Nasıl ve neden olduğunu bilmiyordum ama onun da bu kişi için aynı şeyleri hissettiğini söyleyebilirdim.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR