Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 48: Çağrıyı Cevaplamak

Sonunda, Lei'yi bir paltoyla kamufle ederek bizi bir otobüse bindirmeyi başardım. Neyse ki çoğu insan manzaranın fotoğrafını çekmekle meşguldü, bu yüzden birkaç bakıştan daha uzun süre kimsenin odağında kalmadık. Birçok turistin bulunduğu bir otobüste sadece iki sıradan insan. Şanslıysak, kimse bize yetişmeden Newport'a varabilirdik.

Yine de Kan Dansçıları aptal değildi. Quentin'i bulacakları yere giden sadece birkaç otobüs hattı vardı. Bir yere gittiğimizi anlamak için dahi olmaya gerek yoktu ve işler çirkinleşirse Newport'taki merkez otobüs terminalinde bizi emniyet güçleri bekliyor olabilirdi.

Bu yüzden tüm yol boyunca otobüsle gitmek yerine, birkaç durak önce indik ve bizi başka bir ucuz hana götürmesi için bir taksi çağırdım. Seçtiğimiz odalar sıkışıktı ve yataklar çökmüştü, yine de yarık gezginlerini şimdilik atlatmıştık. Yine de diğer yolcuların ifadelerini alabilirlerdi, bu yüzden kendimi pek güvende hissetmiyordum.

Lei bana, "Telefon görüşmesi için yalnız kalmak ister misin?" diye sordu. "Bir süredir telefonla bakışıyorsun, Duncan."

Haklı olduğunu biliyordum. Telefona bakmanın ikimize de bir faydası yoktu. Yine de kulaklığı aldığım anda geri dönüş yoktu. Diğerleri çağrıma uymazsa Londra'da ölebilirlerdi. Birbirimizi bir daha asla göremeyebilirdik. Üzerimdeki baskıyı, durumun ağırlığını hissettim.

Yutkunarak telefonu elime aldım ve kendimi derin bir nefes almaya zorladım. "Hayır, sorun yok. Kalabilirsin. Nasıl olsa sonucu senden saklayamam." Onu dışlamak istediğimden değildi.

Numarayı çevirirken ellerim titriyordu. Çevir sesini dinlerken boğazımda bir yumru hissettim. Tanıdık bir ses bana ulaşana kadar birkaç saniye geçti.

"Ben Gregson Edwards. Size nasıl yardımcı olabilirim?"

Gözlerimde yaşların biriktiğini hissettim ama onları görmezden geldim.

"Selam Greg. Bu şekilde aradığım için özür dilerim. Muhtemelen sesimi bir daha duymayı hiç beklemiyordun, biliyorum." Sesimin titremesini engellemeyi başardığım için kendimle gurur duyuyordum. Duygular birikmeye başlamıştı. Özellikle de nefesini nasıl tuttuğunu duyduğumda.

"Duncan?" Yaşadığı şok çok büyük olmalıydı. Beni öldü sanıyorlardı ve birdenbire, mümkün bile olmaması gereken bir telefon gelmişti. Telefonda beklediği son kişi kesinlikle bendim. "Bu gerçekten sen misin? Ama nasıl-"

"Anlamanın zor olduğunu biliyorum," diye sözünü kestim. "Hiçbirinize daha önce söyleyemediğim için özür dilerim. Yemin ederim, söylemek istedim. Ama sessizliğimi korumak için iyi bir nedenim vardı."

"Tamam. Dinliyorum. Güzel, sesini tekrar duymanın ne kadar iyi olduğunu hayal bile edemezsin." İlk titreyen onun sesi oldu ve ben duygularımı daha fazla bastıramadım.

"Ah, inan bana. Edebiliyorum." Nereden başlamalıydım? Her kelimem onların kaderini iyi ya da kötü yönde değiştirecekti. "Greg, beni dikkatle dinlemen gerekiyor. En son gönderildiğin yarıkta bu göreve dâhil edilmen tesadüf değildi. Senden kurtulmaya çalışıyorlardı. Tüm ekipten."

"Ne?" Bunu duyunca şok oldu. Onu suçlayamazdım. İlk başta ben de inanmak istememiştim. Vatanınız için hayatınızı riske attıktan sonra bir çöp gibi atılma düşüncesi dayanılmazdı. Onu tehlikeden uzak tutmak isterdim. Ne yazık ki bu artık mümkün değildi.

"O gün yarıkta ölmedim. Muhtemelen şimdiye kadar kendin de tahmin etmişsindir ama yine de anlatayım. Ben değiştim Greg. Başka herhangi bir yarık gezgininin buralarda değiştiği şekilde değil. Sizin tarafınıza dönemememin sebebi buydu. Dönmek istedim. İnan bana, daha fazla istediğim bir şey yoktu. Ama sizi kurtarmanın bir bedeli vardı. Ve kimsenin hâlâ hayatta olduğumu bilmesine izin vermedim. Şimdiye kadar."

"Duncan, gerçekten bana anlatmaya çalıştıklarının tek kelimesini bile anlamıyorum. Neler oluyor? Hükümet bizi neden ölüme göndersin ki?"

"Bu yarıklarda yaşayan canavarlarla bir anlaşma yaptılar. Anavatanımızı işgal etmelerini engellemek için insanları köle olarak satılmak üzere kurban ettiler. Ben de inanmak istemedim ama bunu, canavarların kendilerinden ve yetkililerden birinden duydum. Size anlatmam gereken çok şey var ama zamanımız tükeniyor. Hayatta kalmak istiyorsak, en azından hayatta kalma şansımız varsa, hepiniz Londra'dan ayrılmalı ve olabildiğince hızlı bir şekilde Newport'a gitmelisiniz."

"Bekle, hepimizin eşyalarını toplayıp Londra'dan kaçmamızı mı istiyorsun? Neler oluyor, Duncan? Biliyorsun, sen ve çocuklar için pek çok şey yapmaya hazırım ama başkentteki hayatlarımızdan vazgeçmek?"

Kafası karışık olduğu için onu suçlayamazdım. Hayatımız boyunca şehirde yaşamıştık, sevdiğimiz ve vazgeçmek istemediğimiz şeyler vardı. "Lütfen bana inan Greg. Söz veriyorum, hepiniz Newport'a vardığınızda her şeyi tüm ayrıntılarıyla açıklayacağım. Şimdilik size söyleyebileceğim sadece birkaç şey var. Hükümet, insanları yarıklardan ve onların tehlikelerinden korumak için bazı karanlık işler yaptı. Şu anda tahmin edebileceğinizden çok daha karanlık şeyler. Bunu nasıl öğrendiğimi açıklayamam ama yakında şehirdeki yarıktograflar işlevlerini yitirecek."

"Ne? Bana yarıkların nerede açılacağını bilemeyeceğimizi mi söylüyorsun? Bu kan dökülmesine sebep olacak, Duncan. Bir katliama!"

"Aynen öyle. Bu konularda şaka yapmayacağımı biliyorsun. Eğer Londra'da kalırsan, öngörülemeyen bir yarıkta zarar görebilirsin. Sen - ya da kız kardeşin. Carlie bizden daha kötü durumda. Biz en azından kendimizi bir şekilde koruyabiliriz."

"Gerçekten Londra'dan kaçmaktan bahsettiğimize inanamıyorum, Duncan. İYS'den ve hükümetten kaçmaktan. Sinirli olduğumuz zamanlarda bu konuda sık sık şaka yaptığımızı biliyorum ama bu şaka değil dostum. Bu boktan mesele gerçekten ciddi."

Bir şeye ya da birine küfrettiğini nadiren duyardım. Bu Greg'in sıkıntısının açık bir işaretiydi. "Seni anlıyorum, gerçekten. Yine de seni korumanın başka bir yolunu göremiyorum. Bu yüzden sana yalvarıyorum. Ekibi topla, onlar olmadan yaşayamayacağın tüm arkadaşlarını ve aile üyelerini topla. Mümkün olduğunca çabuk Newport'a gidin. Oraya vardığınızda, limanın yakınlarındaki Amiral Fitzroy Hanı'na gidin. Getirebildiğiniz kadar nakit getirin. Burada her şeyi açıklayacağım. Bana katılmak istersen, katılabilirsin. İstemezsen, Londra'ya dönmekte ve bu görüşme hiç olmamış gibi hayatını yaşamakta özgürsün."

"Pekâlâ, Duncan. Ekiple konuşacağım ama herhangi bir söz veremem. Seninle nasıl irtibat kurabilirim?"

"Kuramazsın," diye cevap verdim, her ne kadar bana acı verse de. "Seni ya da bir başkasını bir daha aramamalıyım. Sadece bu bile yeterince riskli, Greg. Durum ciddi."

"Tamam, anladım. Gelip seni dinleyeceğim ama diğerleri adına karar veremem."

"Biliyorum, sorun yok, Greg." İsteyebileceğim tek şey buydu. "Buraya gelirken bana küçük bir iyilik yapabilir misin?"

"Elimden geleni yaparım. Ne istiyorsun?"

"Benim için bir şey getirmeni istiyorum."

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR