Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 51: Tekrar Bir Araya Gelmek

"Sorun yok, galiba." Onun neler yapabileceğini görmek için sabırsızlanmam garip miydi?

"Ah, şimdi böyle diyorsun. Yere serilip merhamet etmem için yalvardığında bunu hatırlatırım." Bana sırıttı. Tehdidi ne kadar ciddi olabilirdi? Bunu yakında kendim görecektim.

"Şaka bir yana, sanırım Greg ve diğerlerinin Newport'a ulaşması fazla uzun sürmeyecek." İçimi çektim ve pencereden dışarı baktım. "Onlarla tanışmak ister misin?"

Lei güven verici bir gülümsemeyle başını salladı. "Elbette, Duncan. Bu işi tek başına halletmene izin vermeyeceğim. Bu senin olduğu kadar benim de sorumluluğum. Tüm işi başkalarının yapmasına izin verme eğiliminde olan biri değilim."

Sandalyeden kalktı ve elini omuzlarıma koydu. "Merak etme. Seni dinleyeceklerinden eminim. Greg için çok değerlisin, bu kesin. O yüzden neden seni dinlemesin ki?"

"Teşekkürler, Lei. Beni neşelendirmeye çalıştığın için minnettarım ama şu anda bu huzursuzluğu üzerimden atamıyorum." Başımı iki yana salladım ve yanağımı kaşıdım. "Söz konusu olan çok fazla şey var, biliyor musun? Kendimi riske atmak başka bir şey. Ama ne yaparsam yapayım, sonunda onları öldürebilecek şeylerin içine çekileceklerini bilmek beni üzüyor."

"Anlıyorum. Yine de unutma, senin yanında kendi başlarına olduklarından çok daha güvende olacaklar. Bu şekilde en azından bir şansları olacak." Omzumu okşadı ve pencereyi işaret etti. "Arkadaşların burada, Duncan. Onları bekletme. Yeterince beklediler."

Üzerimdeki baskı artmış olsa da başımı salladım ve yüzüğü parmağımdan çıkarırken hanın resepsiyonuna doğru yürüdüm. İşte oradaydılar, etrafta tanıdık bir yüz arıyorlardı. Tanıdık bir sesin onlara ulaşmasını bekliyorlardı. Lei haklıydı. Onları daha fazla bekletemezdim. "Selam çocuklar."

"Tüm söyleyeceğin bu mu, seni lanet olası aptal?" Pam öne atıldı ve ben daha gözümü bile kırpamadan bana bir tokat attı. "Öldüğünü sanıyorduk! Cenazeni planlıyorduk, piç kurusu!"

Yakamdan tutup beni yüzüne doğru çekti. "Tüm bunlar için iyi bir açıklaman olsa iyi olur, Duncan!"

"Var." Arkamda merdivenlerden inen Lei'nin sesi onlara ulaştı. "Bayanlar ve baylar, değerli yoldaşınızdan mahrum kalmanızın sebeplerinden biri de benim. Tekrar bir araya gelmenize engel olduğum için beni bağışlayın." Bana karşı birkaç kez yaptığı gibi aynı şekilde eğildi.

Pam'in kafasını o kadar karıştırmıştı ki kendimi onun elinden kurtarmayı bile başardım. Muhtemelen farklı bir insan beklemiyorlardı. Bekleseler bile Lei gibi biri olacağını kim tahmin edebilirdi ki?

"Tüm sorularınızı yanıtlamaktan memnuniyet duyarım. Yine de zavallı resepsiyon görevlisini bununla rahatsız etmememizi öneririm, değil mi?" Başını sağa doğru eğdi. "Limanda bir yürüyüşe çıkmaya ne dersiniz? Biraz temiz hava kesinlikle iyi gelir."

Konuşma biter bitmez bir gemiye atlayacağız. Arkadaşlarınla ya da arkadaşların olmadan, dedi Tarask. Lei buraya dönmeyi planlasaydı kendini göstermezdi. Gerektiği anda bir gemiye atlamaya hazırdım ama hana bir daha adım atamayacağımızı bilmek tedirginliğimi daha da artırıyordu.

Bu tuhaf karşılaşma karşısında soğukkanlılığını ilk toparlayan Greg oldu. "Sanırım deniz kenarında yürümek iyi bir fikir. Hadi gidelim millet."

Grup hareket halinde oturuyordu. Carlie onlara eşlik ediyordu, bu yüzden Greg'in bize katılmayı kabul etme şansı yüksekti. Eğer bunu ciddi olarak düşünmemiş olsaydı, Carlie burada olmazdı. Bu duygularımı biraz yatıştırmama yardımcı oldu.

Bir süre yürüdükten sonra Lei arkasını dönüp ekibin yargılayıcı gözleriyle tekrar karşılaştı. Boğazını temizledi. "İşbirliğiniz için teşekkür ederim. Kendimi uygun bir şekilde tanıtmama izin verin. Benim adım Leiaos ve muhtemelen çoğunuzun şimdiye kadar fark etmiş olduğu gibi ben insan değilim. Benim yanımda kendinizi farklı hissetmenizin nedeni de bu."

"Bu nasıl mümkün olabilir? Sen insan değilsin ama bana oldukça insan gibi görünüyorsun. Belki bir bakıma biraz daha rafine. Ama yine de." İlk soruları soran Charles oldu. "Kanatların çıkacak ve ilahi söylemeye falan mı başlayacaksın? Tüm bu meleksi şeylerden sonra hiç şaşırmazdım doğrusu."

Lei bu yorum karşısında gülmekten kendini alamadı. "Özür dilerim. Dürüst olmak gerekirse, bu beni değerlendirmenin gerçekten şiirsel bir yolu. Korkarım ki ben melek değilim. Her ne kadar cennetten gönderilmiş bir kurtarıcı olduğumu iddia etmek istesem de değilim."

Bir an için mavi gözlerinde güneşi örten yağmur bulutları gibi bir hüzün belirdiğine yemin edebilirdim. Ama o kadar çabuk kayboldu ki bu benim hayal ürünüm bile olabilirdi.

"Benim ırkım çok uzak bir diyardan, bir süre önce bir yarık aracılığıyla sizin dünyanıza bağlandı. Hangi isme sahip olduğu ya da ırkımın nasıl adlandırıldığı gerçekten önemli değil. Önemli olan, halkınız tarafından esir tutulduğum. Ta ki Duncan ve benim için çok değerli bir insan beni kurtarmaya gelene kadar." Lei başını yana eğerek bana sıcak bir gülümseme attı. "Ne yazık ki biz konuşurken o kişi Duncan'ın bedeninde yaşıyor. Bunu anlayamamanızı ya da bu konuda bana güvenmemenizi anlıyorum. Yine de bu basit bir gerçek. Tarask'ın yardımı olmasaydı, Duncan ne sizi ne de kendisini kurtarabilirdi."

"Bekle. Bize başka birinin Duncan'ın bedenini han gibi kullandığını mı söylemeye çalışıyorsun?" Pam şüpheyle Lei'ye baktı. "Bu hayatımda duyduğum en aptalca şey!"

"Gerçek bu," diye itiraf ettim. Canım ne kadar acısa da ağzımı açıp köpek dişlerimi gösterdim. "Arkadaşı da insan değil. Bana yarıkta bizi kurtarmak için bir fırsat sunduğunda tereddüt edemedim. Sizi kurtarmak için, bizi kurtarmak için her şeyi yapmak istedim. Ama kendimi neye bulaştırdığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Farkına vardığımda, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını biliyordum. Vücudum değişime uğradı, çocuklar. Kelimelerle ifade edebileceğimden çok daha fazlası."

"Bu dişler. Efsanelerdeki lanet bir vampire benziyorsun. Kan içmen gerekiyor mu, Duncan? Aman Tanrım." Pam'in kafasına dank etmiş gibiydi. "O sendin, değil mi? Bizi kurtardıktan sonra yarıktaki garip adamın kanını içen adam. O sendin! Ama seni nasıl tanıyamadık? Bize çok yakındın. Görme yeteneğim o kadar da kötü değil!"

"Sorun gözlerinizde değildi. Beni tanımamanız için önlem almıştım. Hepinizi anlayamayacağım bir şeyin içine çekmekten kaçınmak istedim. Dahası, Tarask kimsenin görevine müdahale etmesini istemiyordu. İnsanların ondan aldığı bir şeyi geri almaya kararlıydı. Bir objeden değil, bir insandan bahsettiğini çok sonra fark ettim," diye açıkladım.

"Yani bu doğru mu?" Carlie sanki cevaptan korkuyormuş gibi sesini yükseltti. "Gerçekten insanlar tarafından esir mi alındın?" Bu sözlerin ağırlığını anlamaya çalışarak Lei'ye odaklandı.

"Öyleydim. Ama hayal ettiğiniz şekilde değil. Bilmelisiniz ki benim ırkımın kendine has bir özelliği var." Küçük bir bıçak çıkardı ve onunla avucunu kesti. Hepimiz kanının havayla temas ettiğinde kristalleşerek yarayı nasıl kapattığını görebiliyorduk. "Beni koruması için kendimi kristalize bir kabuğun içine kapattım. Yine de halkınızın beni yanında götürmesini engelleyemedi."

"Yarıktograflara güç veren o kristal parçaları, Greg," diye ekledim. "Hükümetin onu alıkoymasının nedeni de tam olarak buydu. Onun ırkı tarafından üretilen kan kristalinin cihazlarına güç vermesini istiyorlardı. İnanması zor biliyorum ama neden sana yalan söyleyeyim ki?"

"Son görevde sayısız tuhaflık olduğu doğru. Dahası burada olman, hâlâ hayatta olman ve bizi bu gibi canavarlardan koruyabilmen sana inanmak için yeterli bir sebep. Bunun hepimiz için ne anlama geldiğini bilmiyorum." Greg korkuyordu. Yetenekli bir lider olarak tanıdığım bu adam, ilk kez bizi ne şekilde yönlendirmesi gerektiğinden emin değildi. "Ama burada durup bana Londra'nın artık güvende olmayacağını söylüyorsan, senden şüphe etmeyeceğim."

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR