Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 56: Bela Geliyorum Demez

Bu sözleri duyunca içimde bir şeyler koptu. Sorunlarından bu şekilde bahsettiğini duyunca Tarask'ın öfkesi mi kabarmıştı, bilemedim. Ya da zaten uzun süredir bu belanın içine çekilmişken kendimi dışlanmış mı hissetmiştim.

"Bunu kabul edemem!" Öne doğru eğildim ve benden sert bir tepki beklemeyen, gözlerini kırpıştıran Lei'nin üzerinde yükseldim. Dizlerimiz birbirine değiyordu ama ben ona ve konuşmaya o kadar odaklanmıştım ki hemen fark etmedim. "Bırak da neyle yüklenmek istediğime ben karar vereyim!"

Ellerim omuzlarını kavradı. Onu sarsmak mı yoksa desteğimi ifade etmek mi istediğimden emin değildim. Duygularımı açıklığa kavuşturabildiğim kadarıyla her ikisi de olabilirdi. "Bana tüm detayları anlatacak kadar güvenmediğini ya da bu konuda konuşmanın sana çok acı verdiğini söylemen başka bir şey. Ama seni paylaşmaktan alıkoyan tek neden, beni bir şekilde koruman gerektiğini düşünmen ise bu saçmalık!"

Bana ne olmuştu bilmiyorum. Tarask'ınkilerle karışan duygularımı ayırt etmekte zorlanıyordum. Yine de onun endişelerini duymak isteyen tek kişinin Tarask olmadığından emindim. Kendimi mi kandırıyordum? Duygularım, artık ona doğru çekildiğimi hissetmekten başka şansım kalmayacak kadar yozlaşmış mıydı? Bilemiyordum, umurumda da değildi açıkçası. Tek bir an için o mavi gözler sadece bana odaklandı. Beni görmezden gelmediklerini ya da içimdeki diğer bilinci aramadıklarını fark etmek çok iyi hissettirdi.

"Birinin sorunlarına karışmak isteyip istemediğime kendim karar verecek yaştayım ve hazır olmasam ya da ilgilenmesem sana sormazdım!" Ona doğru daha da eğildiğimi ancak ondan gelen safran ve haşhaşın bilinen kombinasyonunu kokladığımda anladım. Bana hâlâ gece esintisini hatırlatan rafine nüansla birlikte. "O yüzden, lütfen, Lei. Anlat bana. Bunu kendine saklama. Tarask'la birlikte seni de korumak istediğimi söylerken ciddiydim."

Onun tepkisini görene kadar sözlerimin ve duygularımın ağırlığını anlamamıştım. Onları hızla analiz etti, kararlı niyetlerimi içselleştirdi. Yanaklarının ısındığını, kaymaktaşı tenini mümkün olduğunu düşünmediğim kırmızı bir tonun sardığını izledim. Bu konuda çelişkili görünmüyordu, daha ziyade bunalmış gibiydi. Onu suçlayamazdım. Aniden bastıran duygular beni bile bunaltmış, içimi daha da derinden doldurmuştu.

Tarask'ın duygularının benimkilerle birleşmesinin kısmen güçlü hissettirdiğinden emindim. Sanki onu koruma dürtüm için bir büyüteç kullanmıştım. Tarask haklıydı. O ana kadar bunu kendime itiraf etmemiştim ama yanakları benim sayemde parlarken ve bir anlığına da olsa tüm dikkatini üzerime çekmiş olmanın verdiği memnuniyetle bunu inkâr edemezdim. Tarask ona ilgi duyduğu için Lei'ye ilgi duymuyordum. Bu sadece duygularımı ve arzularımı yoğunlaştırıyor gibiydi.

Öne eğilip onu öpme dürtüsü benden mi, ondan mı, yoksa ikimizden mi kaynaklanıyordu? Bu noktada bunun bir önemi var mıydı? Ona baskı yapmaktan ya da reddedilmekten endişe etmeseydim, içgüdüyle hareket edeceğime emindim. Bunun yerine kendimi kontrol ettim, içimde kopan fırtınaları yatıştırmaya çalıştım. Cevabını duymak istiyordum. Hayır, cevabını duymak zorundaydım!

"Duncan, ben-" Daha fazla düşünme şansı olmadı. Kamaramızın kapısı, üzerimizde yükselen bilinen figürlerle açıldı. Gemi henüz limandan ayrılmamıştı. Andrew Morris ve yarık gezgini birliği bizi bulmuştu.

İçgüdüsel olarak yataktan fırlayıp Lei'nin önüne atladım. Daha düşünmeden meçimi çekmiştim bile. Bir kez olsun Tarask tarafından kontrol edilmediğimi hissettim, her ne kadar beni hareket ettirdiğini, duruşumu düzelttiğini hissetsem de. Güdülerimiz, isteklerimiz - bir kez olsun tamamen uyumluydu. Lei'ye ancak cesedimizi çiğnedikten sonra ulaşabilirlerdi.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR