Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 7: Zaman Kimse İçin Durmaz

Vücudumu saran acı hafifleyerek, yerini bana bir yangının son parıltısını anımsatan sıcak bir hisse bıraktı. Hâlâ etimdeki sıcaklığı hissedebiliyordum ama artık vücudum eriyecekmiş gibi hissettirmiyordu.

Canavarın çenesi açıldı, beni ezmeye hazırdı. Yine de bir santim bile kıpırdamadı. Yaratığın nefes almadığını fark etmem biraz zaman aldı ve vücudumun aynı olduğunu anlamam birkaç saniye sürdü.

O anda, bir insan, nefes almanın yaşayan insanlara bahşedildiğini ne kadar su götürmez bir gerçeklikle biliyorsa, ben de aynı su götürmezlikle zamanın durduğunu biliyordum. Bunu nasıl anladığımı ya da zamanın nasıl durma noktasına geldiğinin açıklamasını yapamam.

Buna rağmen iliklerime kadar kazınmış bilgi ve kesinliği yok sayamazdım. Şimdi ne olacaktı? Vücudumu yaratığın çenesinden çekip, kendimi kurtarabilir miydim?

Bu mümkün değil, bir kere daha açıklama yaptı zihnimde yankılanan ses. Zaman durduysa, tüm bedenler için durmuştur. Zamanı tekrar başlatmadan vücudunu kıpırdatamazsın. Yalnızca düşüncelerin hayat bulabilir.

Sesi görmezden gelebilmeyi dilerdim fakat bunun artık bir seçenek olmadığını fark etmiştim. Neler olduğunu idrak edemesem bile, tüm olanlardan sonra yeterince aklı başında olmam gerektiğini biliyordum.

Eğer bu ses, yalnızca delirmenin bir yan etkisiyse, yaratığın beni bir çırpıda yutmasını engellemesinin imkânı yoktu. O yüzden, ses gerçekten herhangi bir şekilde kendimi kurtarmamı sağladıysa – bana sunduğu teklifteki gibi arkadaşlarımı da kurtarabilir miydi? Bu ince umut ipliğine tutunmakla aptallık mı ediyordum?

Arkadaşlarını kurtarabilirim ve kurtaracağım da. Antlaşmanın bedeli ödenecek, zavallı şey.

Gerçeklik, gözlerimin önünde bulanıklaştı. Yaratığın çenesi kendi kendine kapandı ama boynumun etrafında değil. Kafası, kısa bir süre önce tutmuş olduğu pozisyona doğru geriye yaslandı. İşler bununla bitmedi.

Canavarın bedeni, sanki son adımlarını takip ediyormuş gibi hareket ediyordu, vücudum da duruma uygun davrandı. Şahit oldukça bunun tesadüf olmadığını anladım. Umut, köklerini ruhumun derinliklerine salmaya başlamıştı. En yakınımdaki bozulmuş ve yenmiş bedenler, ölümlerinden önceki yerlerini geri alırken, gözlerimin kenarında göz yaşlarının biriktiğini hissedebiliyordum. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Zamanı geri almanın yolu yoktu!

Zaman kavramın yanlış, insan. Zaman ne çizgisel ne de daireseldir. Helezoniktir. Ve eğer dönemeçlerine yeterince yaklaşırsan, geri dönme şansı yakalayabilirsin.

Zaman helezonik miydi? Zaman nasıl helezonik olabilirdi ki? Sesin yaptığı tanımları anlayamadım ama daha fazla ayrıntıya girme zahmetine de girmedim.

Odaklan, zavallı şey. Zamanı birkaç dakika geri sarmana yardımcı olmuş olabilirim fakat bu, ne senin içler acısı bedenini ne de şu cılızların bedenlerini kurtarmaya yeter. Hayatta kalmak istiyorsan dediklerimi harfiyen yerine getirmelisin. Eğer getirmezsen, dirilişleri hemen başka bir ölümle sonuçlanacak.

Dürüst olmak gerekirse, hiç bana patronluk taslanmasından hoşlanan bir adam olmamışımdır fakat bu koşullar altında şikâyet etmemem gerekir. Arkadaşlarımın geri geleceğine hâlâ inanamıyordum. Ama bu garip mucize ne şekilde gerçekleşirse gerçekleşsin, ölümlerini riske atmaya asla cesaret edemezdim. Peki onları korumak için ne yapmalıydım?

Zaman akışını geri kazanacak. Geri kazandığında, asanı tut ve kaldır. Ne kadar acı verici olursa olsun, ben bırakmanı söyleyinceye kadar ellerini ahşabın etrafında tut. Şimdi!

Bunu demesiyle, her şey tekrar hareketlenmeye başladı. Yaratıklar, pençelerini havada savurdular ve ben, kalkana bir kez çarptılar mı bunun sonları olacağını biliyordum. Şüphe etmek ya da duraksamak için vakit yoktu.

Tahta çubuğu havaya kaldırırken ellerim asamı sıkıca kavradı. Asa, kafesinden kurtulmaya çalışan, gizlenmiş bir yaratık gibi şiddetle sarsılmaya başladı. Acı, ellerime yayılırken bağırdım. Yıldırımın kendisini kucaklıyormuşum gibiydi. Acı verici hisler artık ellerimi hissedemeyinceye kadar birikti. Asanın yaydığı katıksız güçle sinirlerim uyuşmuştu. Arkadaşlarımın bedenleri yere yığıldı, kalbim korkuyla attı.

Rahatla. Sadece bilinçlerini kaybettiler. Gördün mü? Göğüsleri hâlâ inip kalkıyor, hâlâ nefes alıyorlar. Şimdilik onları aklından çıkar ve asaya tutun. Çok erken bırakırsan yaratıklar hepsini yer ve sıradaki de sen olursun.

Haklıydı. Onlara odaklandığımda nefes alışverişlerini görebiliyordum, yani bana yalan söylemiyordu. Korkumu yenmeye çalıştım ve asayı avuçlarıma daha güçlü bastırdım. Sarsılma git gide güçleniyordu. Elimden uçup gitmeyeceğinden emin olmak için zorlukla topladığım gücümün her bir zerresini kullanmak zorunda kaldım.

Kan, avuç içlerimden ahşaba damladı. Kimse beni ahşabın yeniden şekilleneceği ana hazırlamamıştı. Kabuğu, fırsat kollamakta olan yırtıcı bir hayvanın dişleri gibi tenimi parçaladı. Kabuğa akan kanımın sıcaklığını hissetim. Asanın rengi, koyu kırmızı bir tonla daha koyu bir kahverengiye dönüştü.

Vücudumdaki tüm güç çekilmiş gibiydi. Dizlerim beni yarı yolda bırakırken asaya tutunmaya çabaladım. Bacaklarım yere çarparken, asaya gömülü kristalden tek bir yıldırım çaktı. Hedefini, kaçmaya çalışan iri kertenkelede buldu. Yıldırım, dümdüz beynine giren bir ok gibi kafatasını delip geçti. Heybetli beden, birden yere yığıldı.

Şimdi asayı bırakabilirsin. Yaratık öldü, arkadaşların güvende.

Cidden bitmiş miydi? Tutuşumu gevşeterek ellerimi yakından inceledim. Kabuk, eski efsanelerdeki iblislerinkini andıran iki keskin dişe dönüşmüştü. Avuçlarımdaki yaralar derin değildi ve kanama çoktan durmuştu. Yine de içime çöken kaygıya bir anlam veremedim. Belki de herkesi kaybetmiş olmanın, sonunda batmanın şokuydu.

Ayağa fırladım ve arkadaşlarıma doğru koştum. Her biri nefes almaya devam ediyordu. Alınlarındaki küçük yanık izleri hariç başka bir yara göremedim. Başka olası bir açıklaması olmadığından bu, asanın gücü onlara tesir ettiğinde olmuş olmalıydı. İyileşecekler miydi? Yaratık alt edilmişti ancak yarık bağlayıcısını yok etmediğim sürece, eve dönme şansımız yoktu.

Arkadaşlarımı inceleyince içime su serpildi. Pam'in kızıl bukleleri karmakarışıktı. Yine de ortaya çıkan çilleri ve istikrarlı nefes alışverişiyle, şaşırtıcı şekilde olduğundan daha genç ve masum görünüyordu.

Kahretsin, bana bakmasını hiç bu kadar istememiştim. Mavi gözlerindeki küçümseyiş, keskin bir dille birkaç şikâyet savururken beni başka bir laf dalaşında yenmek için fırsat kolluyordu. Yalnızca birkaç dakika önce kabul etmek zorunda kaldığımdan, artık dudaklarının arasından başka hakaret çıkmayacaktı. Başka kimsenin gülemeyeceği aptal bir şakayla, Charles'ın uyanmasını diledim. Bugün, onu memnuniyetle onurlandırırdım. Ve Greg? Tanrım, bu aptal dağımsı insana sarılmak, her zaman yanımda olduğunu bilmenin bana ne kadar güç verdiğini söylemek isterdim. Onları kaybetmeme ramak kalmıştı. Onlarla ölmeme ramak kalmıştı. Şu aptal gözyaşları onları durduramadan gözlerime doldu.

Kendimi onları silmeye zorladım. Yarıktan çıktığımızdan emin olana kadar dokunaklı kargaşalara yer yoktu.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR