Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 75: Kan Tadı

Kanın ilk damlaları dilimle buluştuğunda, safran ve haşhaşın tadı dilimde eridi. Bir Coras'ın kanının, içinde korunan yüksek enerji yoğunluğu nedeniyle lezzetli olduğunu duymuştum. Yine de anlatılanlar gerçeğiyle kıyaslanamazdı. Karnımdaki ağrı hafifledikçe tüm vücudum karıncalanmaya, ısınmaya başladı. Tek bir yudumla zaten gereğinden fazla güç kazanmıştım ama durmak için bir neden yoktu.

Gücüm yerine gelirken yaralarım git gide kapandı. Artık beni esir alan kişiye zincirlenmiş, zayıf ve yenilmiş Nefaras değildim. Hislerim o kadar yoğunlaştı ki kendimi sarhoş gibi hissettim. Tadına vardığım mutluluktan sarhoş olmuştum, öfkem her saniye biraz daha zayıflarken giderek güçlenme hissinden sarhoş olmuştum.

"Bu kadar yeter!" diye emretti sesi, elimden kurtulurken. Ya da daha doğrusu, kendini benim pençemden kurtarmasına izin verdim. Leiaos tehlikeden kurtulduğunu düşündüğü anda onu yakaladım, sırtını göğsüme doğru çektim, boynu bana dönüktü.

Dilim boynunda geziniyor, dişlerimi batırmak için mükemmel damarı arıyordu. Onun kanı güç demekti. Onun kanı, beni hapsettiğini hissettiğim her sınırı aşma şansımdı. Son damlasına kadar içebilirdim!

Coras kucağımda debelenmedi bile. Belki de fiziksel güç bakımından üstün olduğumu çoktan fark etmişti? Umrumda değildi. Aradığım damarı bulduğumda, dişlerimi tekrar boynuna geçirmeye çalıştım.

"Arzuların üzerinde bu kadar az mı kontrolün var?" Sesi sersemlemiş zihnimi yarıp geçti. Bir bıçağın yapabileceğinden daha şiddetliydi. "Sen gururlu bir savaşçı değil misin? Sayısız saat eğitimle kendini çelikleştirmiş bir adam? Ve yine de benden tek bir damla tattığında, artık kendini tutamıyor musun?"

"Kapa çeneni!" Kulağının dibinde homurdandım. Kanım kaynıyordu, onu kavrayışım daha da şiddetlendi. Ona zarar vermeyi o kadar çok istiyordum ki bu durumda bunu ifade etmekten kendimi alamadım. "Sen benim hakkımda ne biliyorsun ki? Sana istediğim her şeyi yapabilirim. Bana bunu yapacak gücü verecek kadar aptal olduğun için seni öldürmeye karar verirsem, bu senin hatan olur!"

"Öyle mi? Buna gerçekten sen mi karar verdin? Bana saf içgüdülerle hareket etmişsin gibi geldi. Ormandaki bir hayvandan farkın yok."

Boğazını sıkarak daha yüksek sesle hırladım. Öfkem her saniye daha da artıyordu. Sadece benimle alay ettiği için değildi. Kelimeleri, haklı olduğu için daha da derinden kesiyordu. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. O kadar kontrolden çıkmıştım ki hissettiğim her dürtü bir saniye bile düşünmeden yerine getiriliyordu. Onu öldürmek istiyordum. Bu konuda hiç şüphem yoktu.

"Yani sonuçta beni kendi gücünle öldüremiyorsun. Bu işi bitirmek için benimkini kullanmak zorundasın, değil mi?" Beni daha da kışkırttı.

Onu yere iterken kükredim, üzerinde yükseldim. "Seni istediğim zaman, istediğim yerde kendi gücümle alt edebilirim!" Bana bakarken botlarım göğsüne çarparak onu yere bastırdı. "Canavarı besleyecek kadar aptal olman senin hatan."

Onu öldürecektim. Onu öldürecek, parçalayacak, damarlarında dolaşan gücün her zerresini emecektim. Böylece daha güçlü olacaktım. Türünün tamamını yok edecek kadar güçlü. Krallığımıza dönüp ailemin saltanatını geri alacak kadar güçlü.

"Ah, yapabilir misin? Yükselişin sona erdiğinde ne yapacaksın, sevgili Tarask?" Bana zekice sırıttı. Sanki üzerime yıldırım düşmüş gibi hissettim. "Ne demek istiyorsun?"

"Gücümü bu şekilde harcarsan sonsuza dek süreceğini mi sanıyorsun gerçekten? Onu kullanacaksın ve sen farkına bile varmadan bir zamanlar olduğun kişiye, beni yenemeyen Nefaras'a geri döneceksin. O zaman ne yapacaksın, Tarask?"

Ayaklarım onu daha fazla baskıyla yere indirdi. "Ne mi yapacağım? Senin türünden başka birini yiyip bitireceğim. Bu, yükselişimde kalmam için yeterli olacaktır."

"Yetmez." Kendi hayatı için pazarlık yapmayacak kadar sakin bir şekilde bana baktı. Yüzü, başından beri bu sonuçların hiçbirine sahip olmayan bir adamın kendinden emin olduğunu ele veriyordu. Kudurmamı mı bekliyordu? Bana sunduğu hislerle sarhoş olmamı mı? Tüylerim diken diken olurken vücudumdaki sıcaklık hâlâ yok olmamıştı. "Ben özelim, Tarask. Türümün tek örneğiyim. Bu hisleri ne kadar geri kazanmaya çalışırsan çalış, kazanamayacaksın."

"Ee yani? Seni tekrar elde edemesem bile, kendi başımın çaresine bakabilirim. Ama sen bunu görmek için orada olmayacaksın!" Tekrar kükredim ve pençelerimle boynunu hedef alarak ileri atıldım.

Bu kadar hazırlıklı olmasını beklemiyordum. Elini şiddetle bileğime bastırdı, dengemi bozdu ve ona ölümcül saldırımdan kaçma özgürlüğü verdi. Diğer eliyle bileğimi kavradı ve beni yemek masasının üzerine fırlattı.

"Çok fazla sarhoş olma." Leiaos iç çekerek tekrar ayağa kalktı. "İlk kez tattığın için sarhoş olduğunu biliyorum. Sorun yok. Ama yine de bunun için beni öldürmene izin vermeyeceğim."

Kandırılmıştım. Direnmemişti çünkü direnmemeye karar vermişti, onu köşeye sıkıştırdığım için değil. Silahı olmadan, üstünlüğün bende olduğuna inanarak kendimi kandırmıştım. Üstünlük bende değildi. Enerjim bu kadar yükselmiş olsa bile, o hâlâ hafife almamam gereken bir düşmandı. Onu beklemediği bir anda yakalamak için bir fırsat bulmalıydım.

"Üzgünüm." Gerçekten üzgün değildim ama yine de kendimi sakinleştirmeye zorladım. Lezzetli tadı hâlâ dilimde olsa bile.

"Eğer gerçekten üzgünsen, telafi olarak akşam yemeğinde bana eşlik et!" Masaya otururken bana sırıttı.

"Peki." İçimi çektim ama onu tekrar güvenliymiş gibi kandırmak için teslim oldum. Tek yapmam gereken o uyuyana kadar beklemekti, böylece sonunda kendimi özgür bırakma şansını elde edecektim.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR