Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 76: Vârisin Canının Peşinde

Sarayın üzerine gece çökmüştü ama düşüncelerim hâlâ zihnimin içinde dönüp duruyordu. Neyi başarmaya çalışıyordu? Bu Nefaras'ı, onun beni okuduğunun yarısı kadar bile okuyamıyordum ve onun ipleriyle bir kukla gibi oynanıyor olmaktan nefret ediyordum.

Bunca saat sonra bile tadı damağımda kalmıştı. Karıncalanma hissi şimdiye kadar kaybolmuştu ama ben hâlâ net bir şekilde hatırlıyordum. Boynuna bu kadar yaklaşmışken hissettiğim başarı duygusunu hatırladım. Bir an için, sanki onun hayatı benim ellerimdeymiş de tam tersi değilmiş gibi hissetmiştim.

Ama sonuçta beni bir kez daha kandırmıştı. Kanının bağımlılık yapma riski var mıydı? Beni bu şekilde zincirlemek Coras'ın işine gelirdi. Bundan emin değildim, onunla ziyafet çekmemin üzerinden yeterince zaman geçmemişti.

Sonrasındaki yemek sessizlik içinde geçmişti. Beni kendisiyle yemek yemeye zorlamış olabilirdi ama birlikte gerçek bir akşam yemeği yemeye hiç niyetim yoktu. En azından kendimi tazelenmiş, yenilenmiş ve hasta yatağındakinden daha az acınası hissettiğimi biliyordum.

Peki, neden? Neden uyuyamıyordum? Neden onun bu odaya sinen kokusu beni uyanık tutuyordu? Sanırım uyuyamamam daha iyiydi. Onun yerine odadaki seslere odaklandım, böylece ne zaman uykuya daldığını fark edebilecektim.

O da benim gibi defalarca sağa sola dönüp durmuştu. Şimdiye kadar nefes alışverişi sabitti ve artık hareket etmiyordu, yani muhtemelen uyuyordu. Ama uykusu yeterince derin miydi, ona gizlice yaklaşmaya kalkarsam onu uyandırır mıydım?

Parmağım, yatağa getirdiğim hançerin ağzında gezindi. Onu, göğsüne saplama düşüncesi beni sakinleştirdi. Yine de düşüncelerimin kendine ait bir hayatı vardı. Zaman zaman kendimi hançeri teninin üzerinde kaydırmayı, hafifçe kesip yaradan yalayabileceğim bir damla kan daha almayı düşünürken yakalıyordum.

Lanet olsun! Şimdiden bağımlısı mı olmuştum? Beni hiç beklemediğim başka bir tuzağa mı düşürmüştü?

Odanın kapısının sessizce açıldığını duyduğumda düşüncemden ancak sıyrılabildim. Ne oluyordu? Gecenin bir yarısı odasına kim girmeye çalışıyordu? Belki de acil bir mesaj getiren bir hizmetçiydi?

Bu da bir başka şans olabilir diye kıpırdamadım, kulaklarım tüm seslere odaklanmış haldeydi. Odaya giren kişi, Leiaos'un dikkatini çekmeye çalışmadı. Bunun yerine yabancı, yatağında uyuduğu galeri boşluğuna giden merdivenlerden gizlice çıktı.

Bir suikastçı olamazdı, değil mi? Sarayının ortasında? Ama eğer öyleyse - avımı almasına asla izin veremezdim! Sessizce yatağımdan kaydım ve davetsiz misafiri takip ettim. Etkileyici değildi, silahı da korkutucu değildi. Lei'nin üzerine eğilip hançeriyle nişan aldığında, onu arkasından kavradım ve geri çektim.

"Debelenmeyi bırak. Avımı öldürmene izin vermeyeceğim," diye fısıldadım. Lei uyanmadan önce onu öldürmeyi umuyordum, böylece hemen ardından Lei'yi bıçaklayacak kişi ben olacaktım. Ne yazık ki, bu küçük mücadele Coras'ı yatağından kaldırmaya yetmişti bile.

"Bir tane daha mı?" Leiaos gözlerini ovuşturarak doğruldu. "Teşekkür ederim, Tarask. Beni hayal kırıklığına uğratmayacağını biliyordum."

Bir dakika. Bir tane daha mı? Yani onu uykusunda öldürmek için yola çıkan tek kişi bu adam değil miydi? Adamdan bazı cevaplar istediğinden emindim ama canının peşinde olan insanlar hakkında daha fazla şey öğrenmesine yardım etmeye hiç niyetim yoktu. Bu yüzden Leiaos onu sorgulamaya fırsat bulamadan boynunu kırıp öldürdüm ve cesedini yatağın yanında bıraktım.

Geceleri düzenli olarak suikastçı tarafından ziyaret edilmesinden daha da şaşırtıcı olanı, adamın ölümüne verdiği ikircikli tepkiydi. "Onu sorgulamak istemiyor muydun?" Neden kızmamıştı? Neden ondan bu şansı aldığım için hayal kırıklığına uğramamıştı? Onu bir kez olsun kızdıramaz mıydım?

"İstiyordum ama kendini kandırma. Eğer adamın ağzını açarsan, muhtemelen başarısız bir görevde onu öldürmek için bekleyen bir zehir bulacaksın. Ya da zaten birkaç saat sonra etkisini gösterecek bir tane almıştır. İlk gelen o değildi ve hiçbiri bana cevap vermek için hayatta kalmadı."

"Nasıl oluyor da bu kadar çok kişi senin odana girebiliyor?" Yatağına oturarak homurdandım. "Korumalarının hiçbiri işe yaramaz mı? Müstakbel krallarını korumaları gerekmiyor mu?" Burada neler oluyordu? Garip bir sebebi olmasını bekliyordum ama benim gibi bir korumaya ihtiyaç duyacağını hiç düşünmemiştim. Hele de ona hizmet etmesi gereken onca asker varken.

"Henüz anlayamadın, değil mi?" Leaios içini çekti, başını sağa doğru eğdi. "O kadar basit değil, Tarask. Hiçbir zaman da olmadı. Elbette onları dışarıda tutabilmeliler. Ama yapmıyorlar. Sana söylediğim gibi, burası benim sarayım olabilir ama içinde görev yapacak insanları ben seçmiyorum."

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR