Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 77: Sadakat Farkı

"Ne yani, hizmet edenleri sen seçmiyor musun? Yani buradaki askerler ya da hizmetliler üzerinde hiçbir yetkin yok mu?" Bu delilikti. Neden çevresini şekillendirmek için hiçbir yolu olmayan bir yerde kalıyordu?

"Yapamam. Babam, personeli kesinlikle kendi isteklerine göre ayarladı. Tahta geçene kadar, neredeyse hiçbirini değiştirme şansım yok. Bana gerçekten gerekli olandan daha fazla güç vermeyecektir." Parmaklarını saçlarının arasında gezdirdi. "Kulağa nasıl geldiğini biliyorum. Ama durum böyle. Babam henüz gücünün bir parçasını bile vermedi. Kontrolü hiçbir şekilde elden bırakmak istemiyor."

"Varisinin kendi korumalarını seçmesine bile izin vermiyor mu?" Coras kraliyet ailesindeki gerginlik tahmin ettiğimden çok daha yoğun görünüyordu. Bu kraliyet bahaneleriyle bizimle savaşmayı nasıl başarmışlardı? Gücümüzü sonuna kadar kullanarak üzerlerine gitseydik, kesinlikle onları yenebilirdik. Ne yazık ki, sadece çaresizlik doruk noktasındayken onlara saldırmaya yönelmiştik.

Başını iki yana salladı. "Babam, benim ondan daha güçlü olduğumu biliyor. Kontrolü daha erken ele geçirme şansı elde edersem, onu gücünden mahrum bırakıp tahtta hak iddia edeceğimden korkuyor. Böyle bir niyetim olduğundan değil ama kardeşlerim bunu riske atmayacak kadar korktuğundan emin oldular." İçini çekti ve minderlere yaslandı.

"Yani baban, suikastçıların geçmesine izin verecek askerler seçmeye mi karar verdi?" Bu saçma değil miydi? Sadece Varislik hakkını elinden alamaz mıydı?

"Hayır, o kadar basit değil." Daha fazla ayrıntıya girmekte tereddüt etti. Aslında bunu yapmasına şaşırmıştım, zira daha önce de açıkladığım gibi onu öldürmeye teşebbüs etmiştim. "Seçtiği askerlerin hepsi, babam için onun düşündüğü kadar gerekli değil. Bazılarının sadakati kardeşlerime ya da annelerine dayanıyor. Bu yüzden ortadan kaybolma ihtimalimi görmezden geliyorlar. Eğer ölürsem, kardeşlerimden biri tahtta hak iddia edebilir."

Ne aptalca bir durum! "Eğer tüm bunları biliyorsan, hepsini temizlemelisin. Suikastçıların bu kadar uzağa ulaşmasına birilerinin yardım ettiği aşikâr, o zaman neden bu hainleri hâlâ öldürmedin?"

"Bunu yapamam." Kelimenin üzerine vurgu yaparak açıkladı. "Kimin işin içinde olup olmadığını bilmeme imkân yok. Komplocuların yanında masum insanları öldürmeyi reddediyorum."

"Bu işin arkasında kimlerin olduğunu öğrenmek için büyünü kullanamaz mısın?"

"Hayır, o kadar kolay olsaydı, sadece onları temizlerdim ya da onlara yeniden düşünmeleri için bir şans verirdim. Ama merak ettiysen söyleyeyim, benim zihin okuma yeteneğim yok. Ben sadece insanların yaydığı ruh hallerini okuyabiliyorum." Parmakları battaniyesini kavradı. "Yani birinin hainlikle suçlanmaktan mı yoksa hain olduğunun ortaya çıkmasından mı korktuğunu anlamamın bir yolu yoktu."

"Sen aptal mısın?" Kelimeler ben daha düşünmeden ağzımdan çıkmıştı. "Gerçekten de suikastçıların gece odana girmesini, masum birilerini öldürmeye tercih mi ediyorsun? Masum olsalar bile, senin hayatını koruyamadıkları için en az onlar kadar suçlular!"

"Öyle mi?" Leiaos iddialarıma karşı çıktı, bakışlarımız birbirine kenetlendi. "Peki ya aileleri ya da sevgilileri? Onlar da mı hatalı? Ben daha huzurlu uyuyabileyim diye hayatlarındaki değerli insanları kaybetmeyi hak ediyorlar mı?"

"Mesele sadece huzurlu uyumak değil. Eğer hepsi seni öldürmek için yatak odana girebiliyorsa, seni öldürmeye çalışmaktan asla vazgeçmeyeceklerdir!"

"Bırak gelsinler ve denesinler. Ben sadece onları durdurmalı ve hayatta kalmalıyım. Tekrar tekrar, eğer gereken buysa."

"Peki ya onları bir noktada durdurmayı başaramazsan? Ya seni alt etmeyi ve öldürmeyi başarırlarsa?"

"Olursa olsun. Ellerimi kana bulamamam için ölmem gerekiyorsa, umrumda değil. Bunun dışında, gerçekten bu infazlarla biteceğini mi düşünüyorsun? Biraz daha düşün." Leiaos homurdandı. "Hepsinin onları özleyecek tanıdıkları var. Hepsinin, sevdiklerine yapılanlar için benden nefret edecek birileri vardır. Beni öldürmek isteyip istememeleri önemli değil. Bu sadece daha fazla sorun yaratır. Aynı şekilde, gelecekte bana zarar vermeye istekli daha fazla insan yaratacaktır."

Dudaklarından çıkan kelimelere inanamıyordum. Delirmiş miydi? Beni yanına almaya karar verdiğinde zaten akıl sağlığını sorgulamıştım ama bu farklı bir boyuttaydı. "Sırf bu yolda yürümemek için kendini gönüllü bir hedef haline mi getireceksin? Neden?"

"Çünkü ben, benim. Ve son nefesimi verene kadar kendim olmaya devam etmek istiyorum." Bu cümleler kulağa hoş gelmek ya da beni etkilemek için söylenmemişti. Bu, uzun zaman önce ilkesini belirlemiş bir canlının şiddetli iradesiydi. Birçok insan kendileri için işler iyi gittiğinde başkalarına karşı şefkatli olmayı başarırdı. Ama köşeye sıkıştırıldıklarında gözlerini bile kırpmadan dişlerini gösterirlerdi.

O farklıydı. Karşılaştığım herkesten daha fazla köşeye sıkışmıştı. Yine de o köşede kalmış, etrafındakilere dişlerini göstermeden durumu kabullenmiş, her an saldırmaya hazırdı. Tavrında bir yalan bulmak istedim. Çaresizce ortaya çıkarabileceğim bir yalanını bulmak istiyordum.

Çünkü bulamazsam, öldürmeye karar verdiğim ve nefret ettiğim kişinin daha önce tanıştığım herkesten daha fazla haysiyete sahip olduğunu kabul etmek zorunda kalacaktım. Bu düşünceye bir saniye bile boyun eğmeyi reddettim. Tek bir uygun açıklama vardı. "Sen bir aptalsın."

Ayağa kalktım, arkamı döndüm ve kendi yatağıma doğru yürüdüm. Düşüncelerim öncekinden daha da hızlı dönüyordu. Cevabını duyma riskini göze alamazdım. Bu Coras'ın düşüncelerimin içine girmeyi başardığından daha fazla girmesine izin vermemeliydim.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR