Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 80: Kraliyet İlişkileri

Sarayda günler geçmekteydi. Zaman zaman, gece vakti davetsiz bir misafiri yakalamak için harekete geçmem gerekiyordu. Şimdiye kadar tüm suikast girişimlerim başarısız olmuştu. Leiaos'un üzerine ne kadar atlamaya çalışırsam çalışayım, o beni zaten bekliyor oluyordu. Uyanıkken onu yakalamam imkânsızdı. Uyurken bile özellikle dikkatli olmak zorundaydım. Rezil durumlar kendini tekrarlıyordu ve ben de kendimi her birini unutmaya zorluyordum.

Önümüzdeki birkaç gece içinde harekete geçmemi beklediğinden emin olduğum için diğer suikastlarımı erteledim. Bunun yerine, onu sahte bir güvenlik duygusuna çekmeye karar verdim, böylece başarı şansım daha yüksek olacaktı. Umarım, kendini tekrar savunamadan önce ona nihayet saldırma şansını elde edebilirdim.

Her gün onunla bu kadar çok vakit geçirmek yorucuydu. Ne zaman onun ışıltılı gülümsemelerinden birini görsem, o gülümsemeyi yüzünden kesip atmak istiyordum. Birlikte yemek yeme konusundaki ısrarı daha da can sıkıcıydı. Özellikle beni buna zorlamıyordu ancak bu konuda o kadar çok başımın etini yiyordu ki bir noktada inkâr etmeye değmeyeceğine karar verdim.

Genel olarak, bu benim lehime sonuçlanabilirdi. Beni isteklerine boyun eğen sadık bir bekçi köpeği olarak evcilleştirdiğini düşünürse, boğazına atlayan kurdu fark edemezdi. Ayrıca Coras kraliyet ailesinin iç mekanizmaları hakkında da epey fikir edinmiştim.

Leiaos ayrıntılara girmese de birkaç ilişkisi hakkında fikir edinmeyi başardım. Hizmetkârların dedikodularından anladığım kadarıyla Leiaos'un annesi onu doğurduktan sonra ölmüştü. Farklı kadınlardan on iki erkek kardeşi ve bir kız kardeşi vardı, bu yüzden kendisinden daha büyük olan birçok üvey kardeşi vardı.

Toplamda, Coras Kralı'nın beş farklı kadından çocuğu vardı. Neden bu kadar çok çocuk yapmak için bu kadar zahmete girmişti ki? Diğer kadınlar ölmüş ya da ona başka bir varis veremeyecek yaşa gelmiş olsalardı anlardım. Ama gerçekten ölen tek kadın, seçtiği son kadındı.

Sonunda bu adam, ırkındaki pek çok kişi gibi açgözlü, kibirli bir piçten başka bir şey değildi. Sadece kendi arzularını tatmin ederken yüce ve zarif hükümdarı oynuyordu. İkiyüzlülüklerinden nefret ediyordum. Benim halkımın da fethettiği topraklar olmuştu ama en azından, onları korumak isteyen cömert imparatoru oynayarak bunu haklı göstermeye çalışmamıştık.

Niyetlerimiz ve diğerlerini yönetme iddiamız konusunda dürüsttük. Yine de bu, tebaamıza kötü davrandığımız anlamına gelmiyordu. Elbette, hükümdarlığımız altındaki daha düşük ve daha zayıf olanlardan çok şey istiyorduk ama aynı zamanda ordularımız onlar için güvenlik sağlıyordu. Ya da en azından sağlamışlardı. Nefaras'ın hükümdarlığının bu noktaya gelene kadar ne kadar çöktüğünü bilmiyordum. Farklı klanların kendi içlerindeki güç mücadeleleri yüzünden artık birlik içinde değildik.

Bu durumdan kaç düşmanın faydalanmış olabileceğini düşünmek istemiyordum. Ya da klanımın tek bir üyesinin bile hâlâ hayatta olup olmadığını. Onlar katledilirken benim hâlâ bu işin içinde olduğum düşüncesi dayanılır gibi değildi.

Yine de ailesinde Leiaos'tan bile daha çok nefret ettiğim birini bulmuştum. Belki de kralın kendisinden bile daha fazla. Bu kişi, beni aşağılamak için her fırsatı değerlendiren en büyük erkek kardeşi Moreas'tı. Ne zaman bir toplantıda yanında durduğumu fark etse, konuşmanın içine beni incitecek ya da öfkelendirecek birkaç kıymık katardı.

Bu sefer de bir istisna olmamıştı. Farklı olan tek şey, Leiaos'un babası tarafından özel bir görüşmeye çağrılmış olmasıydı. Odanın önündeki koridorda, tekrar ihtiyaç duyulacağı anı beklemesi gereken bir araç gibi beklemek zorunda kaldım.

"Küçük kardeşimin sadık köpeği olmak harika bir duygu olmalı. Onu uslu bir köpek gibi beklediğinde başını da okşuyor mu?" Moreas homurdandı, boyuma rağmen bana tepeden bakıyordu. Kibirli tavırları ondan nefret etmem için yeterli bir nedendi. Ama o oyunu daha da ileri götürmekten zevk alıyordu.

Bu sözde soylu, ona karşı çıkmaya cesaret edemeyeceğimi biliyormuş gibi sırıtarak yüzüme tükürdü. "Seni çağırdığında ona kuyruğunu sallayarak mı geliyorsun? Bunu görmeyi çok isterim. Mithis'in sonuncusu, dizlerinin üstüne çök."

Hareketlerimi yeniden düşünmeme fırsat kalmadan ayaklarım ileriye doğru hareket etti. Yakasından tutup yüzümü ona yaklaştırdım. "Ne dedin sen?"

Kibirli duruşu kısmen parçalandı. Ona karşı harekete geçmemi hiç beklemiyordu. Sonuçlarının farkındaydım, Coras kraliyet ailesinin bir üyesine zarar verdiğim için idam edilebileceğimin bilincindeydim ama şu anda umrumda bile değildi. Sonuncusu - bana sonuncusu demişti. Bu piç bununla neyi kastetmişti? "Bunu detaylandırmak ister misin?"

Ağzını açtı ama dudaklarından hiçbir kelime çıkmadı. Tam ellerimi boğazına dolamayı düşünürken yanımızdaki kapı açıldı. Leiaos ve babası koridora döndüler. Moreas kendini elimden kurtarmak için bir fırsat yakalamıştı. "Leiaos, bekçi köpeğini düzgün eğit, olur mu?"

Babasının yanındaki yerini aldı. Adam gözlerini bana dikti. Ateşle oynadığımı biliyordum ama pişman değildim. Halkıma ne olduğu hakkında bir cevap almalıydım. "Görünüşe göre köpeğin yerini unutmuş. Biraz disipline ihtiyacı olacak." Kral Cartheus meçini çekip bana doğru doğrulttu.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR