Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 9: Antlaşma Bedeli

Ah, hadi ama. Sızlanmayı bırak, tamam mı? Arkadaşlarının kalplerini söküp çıkarmanı istiyor değilim. Senin duygusallıklarınla uğraşacak vaktim yok, zavallı şey."

"Duygusallığım mı? Kişisel kölen olmamı istedin ve neden güle oynaya isteklerine itaat etmediğimi mi sorguluyorsun?"

Onun yerine ölmeyi mi tercih edersin? Bana uyar. Şimdi burada gırtlağını kesebilirsin ve ben de senin yerine arkadaşlarından birini seçerim. Belki de onlar kendilerini kurtarmak için daha istekli olurlar?

"Hayır, ne kendimi öldüreceğim ne de senin kuklan olacağım." Ne yapmalıydım? Beni ve arkadaşlarımı geri götürecek yarık bağlayıcısını bulmalıydım. Ama sonrasında ne olacaktı? Neden bu ses bir insana ihtiyaç duyuyordu? Kendisinin insan olmadığı kesindi. Hiçbir insan bana kertenkele kanı içmemi emretmezdi. O zaman, kimdi o?

Benim üzerime kafa yormak bir işe yaramaz. Ayağa kalk, burada yeterince zaman öldürdük. Kertenkelenin geldiği yolu takip et ve ardından aradığın kristali bulacaksın. Asanı al ve bağlayıcıyı parçala. Bunu yapmayı başardıktan sonra konuşuruz.

Bu bir sınav mıydı? Az önce söylediği gibi, arkadaşlarımı kurtarmak istiyorsam benden emirlerine uymamı bekliyor olabilirdi. Elbette tartışma başlatabilir ya da hemen daha fazla yanıt almaya çalışabilirdim ancak iş birliği yapmak daha iyi olabilirdi. En azından şimdilik, neyle mücadele ettiğime ve kendimi onun etkisinden nasıl kurtarabileceğime dair ek bilgi bulana dek. İnsan değildiyse, o zaman neydi? Düşünceleri aracılığıyla iletişim kurmayı başaran bir canlıdan söz edildiğine hiç rastlamamıştım. İnsanlara benzeyen yaratıklar hakkında bir bilgi de yoktu.

Yarıklar içinde bir değişim geçirmiş olabileceği düşünüldüğünde aslında bir insan olabilirdi fakat iç pusulam bana durumun böyle olmadığını söylüyordu. Tuhaf, tıpkı zamanın akışının daha önce durduğunu bilmem gibi bu bilgi de içimde bulunuyordu. Ama bu iç güdülere güvenebilir miydim? Bu garip varlık vücut hareketlerimi kontrol edebiliyorsa duygularımı da kontrol edebilir miydi? Bu yeteneklerin sınırları neydi?

Ben tüm bu şüpheli düşüncelere cevap ararken bana söylediği yönden gittim. Tahta dişlere tekrar dokunmamaya dikkat ederek asamı tuttum. Her adımımı daha önce gösterdiğim ihtiyatla atıyordum. Hâlâ herhangi bir ayıboynuzuna rastlamamıştım.

Hepsi nereye gitmişti? Tabii ki, mağaranın başka bir katında olabilirlerdi ancak şimdiye kadar iki tanesiyle karşılaşmıştık, bir tanesinin çıkıp yolumu kesmemesi garipti. Yaklaşık bir saat yürüdükten sonra sonunda aradığım yarık bağlayıcısının hafif ışığını görebildim.

Yarık bağlayıcıları farklı boyutlarda belirirdi ama temel yapıları aynıydı. Kristaller, kimi zaman duvar veya sunak gibi yapıların içine gömülü olan keskin kenarlara sahip olurlardı. Kimse bunları kimin inşa ettiğini bilmiyordu. Kalıbımı basarım ki yarıklarda gezen canavarlar olamazlardı. Hiçbirinin bunları inşa edebilecek aleti bile yoktu.

Kristalin yaydığı ışık, çok fazla bakarsanız gözlerinize zarar verecek türdendi. Rengi, bana yağmurlu günde bir gölün yüzeyini anımsatan koyu, mavi bir gölgeydi. Bir an için yağmur damlalarının oluşturduğu dalgalanmayı gördüğüme yemin edebilirim. Bu, sadece kristalin parıltısının yarattığı bir illüzyon muydu?

Asamı kaldırdım ve kristali parçaladım. Normalde, sert zeminde tek bir çizik bile bırakmasını beklemezdim ancak bugün tüm olanlardan sonra ben gözümü bile kırpmadan buharlaşabilirdi. Asa, yüzeyler birbirine değdiğinde kristali kırmadı.

Aksine, kristalin içinde erimiş gibi görünüyordu. Tedbirli bir şekilde kristalin parıltısının soluşunu ve yarık bağlayıcısının içten kırılışını izledim. Tıpkı kristal gibi elimdeki asa da canlı bir varlığı tutuyormuşum gibi sıcak geldi. Açıkçası, ahşabın içinde bir kalp atışı hissetsem şaşırmazdım.

Gerçeklik etrafımda parçalara ayrıldı. Dünya küçük parçalara bölünmüşçesine algım dağıldı. Gözlerimi kapattım ve rahatsız edici uyarıcıları aklıma getirmemeye çalıştım. Zemin yok oldu. Düşmeyi bekliyordum ama yer çekiminin beni çektiğini hissedemedim. Gözkapaklarımın ardındaki ışıklar soluklaştı. Gözlerimi açıp, bana neler olduğunu anlamaya çalıştığım sırada karanlık beni kucakladı.

Sanki varoluş durmuş gibiydi. Duyacak, görecek hiçbir şey yoktu. Benim için ne bir his ne de bir koku kalmıştı. Yok mu oluyordum? Seçimlerimin sonucu yok mu olmaktı? Yarık bağlayıcısı kırıldıysa arkadaşlarımla birlikte dünyama dönmeliydim. Tersine, hiçliğin içinde yüzüyordum. Ölümün daha soğuk olmasını beklemem garip miydi? Belki ölüm algım da yanlıştı? İnsanoğlunu bekleyen asıl son hissizlik değil miydi?

Ölmedin.

Sessizliği bozan ses tekrar benimle konuştu. Eğer ölmediysem, neredeydim?

Yine yanlış soruları soruyorsun, zavallı şey.

Karanlığın içinde başka bir ışık belirdi. İçinde eriyen kırmızı gölge, benden birkaç kafa daha büyük bir silüeti ortaya çıkardı.

"Bu sefer seninle yüz yüze konuşmak istiyorum, zavallı şey." Sesi hem kulakta hem de zihinde hayat bulmuş gibiydi. Kırmızı nüanslarla parıldayan irisler, bana ısı yayan kömürleri anımsatıyordu. Teninin tonu, bedende hayat bulan küller gibiydi. Ona bakarken, bu yaratığın özünü idrak etmekte zorlandım. İnsana benzemiyordu ancak yapısı kıyaslanacak kadar benzerdi. Giysileri eski zamanların zırhı şeklinde tanımlanabilirdi ama şeklinin çoğunu gizleyen pelerini yüzünden birçok detayı çıkaramadım.

Partinin ev sahibi olarak başkasını karşılayan biri gibi bana işaret etti. Ellerine bakmaktan kendimi alamıyordum. Başkasının parmak uçları bekleyeceği yerde, parmağı bana yaratık pençelerini anımsatacak şekilde keskin kenarlarla harmanlanmıştı. Kabuğu, onun kül rengi teninden bir parça daha koyuydu. Dudaklarını tekrar araladığında iki köpek dişi seçebilmiştim. Vampir miydi?

"Ah, lütfen, zavallı şey. Şu varsayımları bırakacak mısın artık? Dağınık düşünce sürecin yorucu." Kıkırdayarak başını iki yana salladı.

"Vampir değilsen nesin sen?"

"Sana söyleyebilirim ama ne faydası olur ki? Bu kelimenin senin için hiçbir anlamı yok. O yüzden, ne gereği var?"

"Kim olduğunu ve benden ne istediğini bilmek istiyorum!"

"Kim olduğumun ve ne istediğimin, ne olduğumla hiçbir ilgisi yok. Siz insanlar, hepiniz bu kadar basit misinizdir?"

"Ne? Hayır!" Kan beynime sıçramıştı. Benimle dalga geçmeyi bırakacak mıydı artık?

"Hayır. Neden bu kadar zevkli bir şeyi bırakayım ki?"

Dişlerimi gıcırdattım. Her bir düşüncemi duyabiliyor muydu yani? Daha önce hiç bu kadar çıplak hissetmemiştim.

"Ah, hadi ama. Abartmaya gerek yok. Ama evet. Duymak istediğim her düşünceni duyabiliyorum. Sana söylemiştim – bu andan itibaren tüm varlığın benimdir diye."

"Maskaralık etmeyi bırakıp, sorularımı cevaplayacak mısın artık?"

"Az önce bir tane cevaplamadım mı zaten?"

"Cidden, benimle dalga geçmeyi bırakacak mısın?"

"Tutamayacağım sözler vermem ama seni buraya sadece sana gülmek için getirmedim, zavallı şey." Bana sırıttı.

"Lütfen, sadece benden ne istediğini söyle. Neden beni buraya getirdin?"

"Elbette. Ben de tam sadede gelmek üzereydim."

Belki de umutsuzca duymak istediğim cevapları sonunda almak üzereydim?

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR