Yarık Gezgini Antlaşması

Çevirmen: Myriel
Editör: YcD44
Bölüm 93: Ona Söylesek mi?

Daha az kalabalık bir alan bulana kadar geminin güvertesinde yürüdüler. Tarask, Lei'yi küpeşteye götürdü, birlikte denizi seyrederken kolunu Lei'nin beline doladı. Lei ona doğru eğildi, beden temasıyla vücudunun rahatladığını hissettim.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu Tar, Lei'nin tepkisini yakından izleyerek.

"İyiyim," dedi Lei, gözlerini aydınlatmayan bir gülümsemeyle.

"Gerçekten nasıl hissediyorsun, Lei?" diye ısrar etti Tar. Leiaos derin bir iç çekerken onun bakışlarını üzerinde hissettim.

"Seni özlüyorum," diye itiraf etti. "Kokunu, yanımdaki bedeninin sıcaklığını. İşler dayanılmaz hale geldiğinde söylemem gereken tek şeyin tek bir kelime olduğunu bilmek." Uzun zamandır bastırılmış duyguları serbest kalırken sesi boğuklaştı. "Özür dilerim, Tarask."

"Hiçbir şey için özür dilemene gerek yok. Beni korumak için elinden geleni yaptığını çok iyi biliyorum. Bu bedenimi kaybetmek anlamına gelse bile." Elimle Lei'nin yanağını okşayarak onu daha sıkı sardı. "Elbette bundan nefret ediyorum. Seni korumak için kendi formumu yeniden kazanabilmeyi diledim. Ama eğer konu Duncan'a bağlı kalmak ya da ölüp başarısız olmaksa, zavallı şeyi seçtiğimi söyleyebilirim."

Lei hafifçe gülümsedi ama yüz ifadesi üzgündü. "Yine de. Senden çok şey aldım zaten."

"Saçma sapan konuşmayı kes. Lei, sen benden hiçbir şey almadın. Senin için tüm risklere rağmen bana kalacak bir yer verdin. Tanıştığımız ilk andan itibaren tek çaban bana yaşamaya devam etmem için bir sebep vermek oldu. Ve sen, bana bir başkasında bulmayı umduğumdan çok daha fazlasını verdin." Lei'ye döndü ve yanağındaki tek bir damla gözyaşını nazikçe sildi. "O yüzden lütfen kendini suçlamayı bırak. Ben kendi felaketimin sebebiyim, sana söylemedim mi?"

"Evet…" Tek bir fısıltıyla kendini buna ikna etmek istediğini ama bunu başaramadığını belli ediyordu.

"O zaman bırak da zehrimi kendim seçeyim. Sensiz yaşamaktansa senin için ölmeyi tercih ederim."

"Ama ben senin ölmeni istemiyorum, Tarask. Kimsenin ölmesini istemiyorum. Ne de öldürmek. Ben sadece… yaşamak istiyorum. Kimseye felaket getirmeden." Tarask, Lei'nin yüzünü omuzlarına bastırırken birkaç damla gözyaşı daha akmaya başladı.

"Biliyorum." Sonraki sözcükleri ne kadar büyük bir kesinlikle söylediğini hissettim. "Benim de seni bırakmak gibi bir niyetim yok. Eğer bırakırsam, o zavallı şeye tek başına güvenmek zorunda kalırsın. Ve ikimiz de biliyoruz ki o, bu iş için tek başına uygun değil. Bu iki kişilik bir görev."

Ağır atmosfere rağmen Lei'nin dudaklarından küçük bir kıkırdama kaçtı. "İyi ki varsınız, her biriniz. Ama haklısın. İşler tek kişiyle yürümez." Kollarıyla Tarask'ı ve beni sararak kendini bana daha da yakınlaştırdı.

"Ona söylesek mi?" diye sordu Tar aniden. "Bence o zavallı şey kendini yeterince kanıtladı."

Bana neyi söyleyeceksiniz? Merak ediyordum ama Tarask cevap verme zahmetine girmedi.

"Sanırım haklısın," diye itiraf etti Lei. "Duncan güvenilir ve şefkatli biri olduğunu gösterdi. Sanırım ona güvenme riskini göze alabiliriz. Kendime bu şansı yasaklamaktansa ihanete uğramayı tercih ederim."

"Bunu söylemenden korkuyordum." Tarask homurdanarak Lei'nin belindeki kolunu sıkılaştırdı. "Bunu ona açıklamak istiyor musun?"

Lei başını onaylarcasına salladı ve yüzünü Tarask'ın omuzlarından çekip yüzüme bakacak kadar geriye çekti. "Duncan?" diye seslendi ve Tarask dinlediğimi belirtmek için başını sallayınca devam etti. "Biz Dünya'ya rastgele gelmedik. Tarask'la birlikte kaçtım, reddettiğim her şeyi arkamda bırakmaya çalıştım. Ama daha da önemlisi, cevap istiyordum. Kâhinin sizin dünyanıza yönlendirmesini takip ettik. O, Dünya'da bir yerlerde, elinden geldiğince saklanıyor."

Yani, kendisi hakkında tam olarak ne kehanette bulunulduğunu öğrenmek için orijinal ifadeyi mi duymak istiyordu? İçinde saklı farklı bir anlam bulmayı mı umuyordu? Ya da belki de görmek istemediği bir gelecekten kaçınmak için bir ipucu?

"Duncan, onu bulmama yardım eder misin? Senden bunu istemek istemiyorum. Buna ihtiyacım olmamasını dilerdim. Ama sen ve Tarask dışında, yardımlarını isteyecek kadar güvenebileceğim kimse yok." Yalvarışı kulak ardı edilmedi.

Kucaklaşmayı tekrar sıkılaştıran ben miydim yoksa Tarask mıydı emin değildim ama dudaklarım beni takip etti. "Elbette, elimden geldiğince yardım edeceğim. Her ne kadar bu arayışa nereden başlayacağıma dair hiçbir fikrim olmasa da."

"Benim de öyle," diye itiraf etti Lei. "Onu bulmak kolay olsaydı, insanlar başından beri izini sürerdi. Hatta bazıları, önce o seni bulmak istemedikçe bir kâhini bulmanın imkânsız olduğunu söylüyor. Sonunda bir ipucu bulamadan tüm dünyayı aramak zorunda kalabiliriz. Ya da daha kötüsü: Ben kristalin içinde hapsolmuşken o uzun zaman önce dünyayı terk etmiş olabilir."

Tarask dilimi tekrar kontrol altına alırken, "Bundan şüpheliyim," dedi. "İlk etapta Dünya'da saklandı çünkü Dünya'nın başka bir yerle istikrarlı bir bağlantısı yok. Ama bu aynı zamanda belirli bir dünyaya dönmek için hiçbir yolu olmadığı anlamına da geliyor."

"Bu o kadar basit değil. Yine de ulaşılabilecek bir yarığa atlamaya karar vermiş olabilir. Yine de umarım yapmamıştır." Lei içini çekerken Tarask onu bir kez daha kendine yaklaştırdı.

"Üstesinden geleceğiz. Ve onu asla bulamasak bile, bu birlikte olduğumuz gerçeğini değiştirmez. Her şey yoluna girecek. Bir daha başarısız olmayacağım."

"Başarısız olmadın, Tarask," diye ısrar etti Lei. "Sadece bizi pusuya düşüren çok fazla kişi vardı."

"Bu sefer her şey farklı olacak," diye fısıldadı Tar. "Seni korumakla saldırganlarla savaşmak arasında seçim yapmak zorunda kalmayacağım." Odağının bana kaydığını hissettim. Göremediğim ama tenimde hissettiğim korkutucu bir bakış. "Ee, zavallı şey? Bu göreve hazır mısın? Verdiğin sözlerin arkasında durabilecek misin, yoksa bunlar sadece boş laflardan mı ibaret?"

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR