Zanaatkâr Teknobaz

Çevirmen: Lohengramm
Editör: Lohengramm
Cilt 1Bölüm 23: Ölen Işığın Öfkesi

Zanaatkâr Teknobaz – 23. Bölüm:Ölen Işığın Öfkesi

Oskar Stenzel erdemli bir adam değildi. Gençliğinde çoğu kişi onuailesini yüceltmiş, olağanüstü bir yönetici olarak görüyordu. Kendisine nazikbir eş buldu, iki sevimli çocuk yaptı ve ölümünün ardından babasının metâlurjifabrikasının başına geçti.

Ne yazık ki dünyadaki bütün erkekleri mahveden iki hastalığa yakalandı:alkolizm ve kumar bağımlılığı. Oskar üç aydan kısa bir sürede bütün malvarlığını kaybetti, 50 qrafta borca girdi ve organlarının alınmasından kaçmakiçin ailesiyle varoşlara geldi.

Kısa sürede sevecen bir babalık ve beyefendilikten üzüntüsünü karısınıdöverek atan tacizci bir ucubeye dönüştü.

Tıpkı dünyadaki her yer gibi Orloth’ta da para birimi ikiye ayrılmıştı:bozuk para ve kağıt para. Bronz, gümüş ve altın sikkeler bir yanda, qrafta öbüryandaydı. Qraftanın değeri bir altın sikke olduğundan, halk bunu elde edemezdi.

En başta Oskar sahte sikkelerle borçlu olduğu kişileri dolandırmayıdüşündü. Ama metal kaynakları aristokrasinin tekelindeydi ve elinde altınolsaydı bile devlet tarafından üretilmiş bütün sikkelerin ve banknotlarıniçinde görünmez, büyülü bir kod vardı. Basit çeklerin sahte olduğu da ortayaçıkardı. Peşindekilerden kurtulmak için varoşlara sığınan Oskar on yıldan uzunbir süre burada saklandı, karısının çalışması ve oğlunun kazandığı sikkelerlehayatta kaldı.

Ancak bu yetmiyordu. Çabucak mal varlığını geri kazanması lazımdı vebütün çaresiz, ahlaksız insanlar gibi güvenebileceği tek bir şey vardı: OrganKaçakçılığı.

Akrabalarının organları tabii ki. Lukas’ın varlığı onun bu düşünceyiharekete geçirmesini engelliyordu. Ama veledin üç günlük yokluğunda Oskar,gizemli bir köleciden karşı konulamaz bir teklif aldı.

Kızı Tamara’yı bir köleciye 500 gümüş sikkeye sattı ve karısınınkafasını bir tuğlayla ezip organlarını diğer anlaştığı kişiye satmaya hazırdı.Normalde yalnızca asiller altın sikke veya qrafta ile iş yapardı. Halk bronzveya gümüşe razı gelmek zorundaydı.

Bir altın sikkenin değeri yüz gümüş sikke ve bir gümüş sikkenin değeride yüz bronz sikkeydi. Beş gümüş sikke ortalama bir zanaatkâr ailesini bir yılboyunca doyurabilirdi. Oskar kızının neden bu kadar para ettiğini anlayamadı.Önemi de yoktu.

Ama elindeki gümüş sikkeleri sayarken birbirine karışmış sakalınıokşadı ve kapıdan hiç beklemediği bir tıklatma sesi geldi. Kaşlarını çattı.

“Saat sabahın üçü, arkadaşım falan da yok. Kötü niyetli olmayan kimsesabahın üçünde bir yabancının kapısını çalmaz. Velet olamaz, varoşlardakievlerde kilit yok, olsa bile anahtarı onda olurdu. Neden kapıyı çalsın ki?”diye akıl yürüttü Oskar. Ela gözleri, ahşap masanın kenarında yatan karısınınbuz gibi cesedine döndü.

Dışarıda bir bela olduğundan emin olan Oskar önce sikkelerini cebineattı ve yandaki mutfağa gitti. Çekmeceden bir mutfak bıçağı çekti ve sol elinede tuğlayı alıp olabildiğince sessizce kapıya doğru gitti. Halktan olanlar içinOstria, despot vikont tarafından yönetilen bir bok çuvalıydı, varoşlarıysa dahada kötüydü.

Bölgeyi dört çete yönetiyordu, hepsi birbirinden daha pislikti. Oskarbunun geceleri evleri boşaltan “organ bağışı davetiyelerinden” olduğunudüşündü. Gelenleri öldürmeyi düşünmüyordu. Bu şaşkınlığı kaçmak olarakkullanabilse yeterdi.

Sırtını duvara yaslayan Oskar hiç kımıldamadı, gelen kişinin içerigirmesini bekledi. Kapı gıcırdayarak açıldı, pelerinli biri hemen içeri girdi.Oskar hiç tereddüt etmeden saldırdı!

Bu cehennem çukurunda geçirdiği on yılda hayatta kalmak için çok şeyöğrenmişti. Mutfak bıçağını davetsiz misafirin boğazına dayadı ve tuğlayı davurmak için hazır tuttu!

Bıçak havayı kesti, Oskar’ın ayağı takıldı, ama yüzüstü yere düşmedenevvel bir çift el onu omzundan tuttu. Oskar’ın gözleri korkudan fal taşı gibiaçıldı.

“T-Tapınakçı mı?” Anında fark etti. Tapınakçılar dışında bu hızdahareket edebilecek biri var mıydı? Ne zaman böyle bir varlığı gücendirmişti?

“Baba, üç gündür yoktum, döner dönmez boğazıma atlayacağınıdüşünmemiştim. Resmen kalbimi kırdın,” dedi Kilian ifadesiz bir ses tonuyla.Bunu duyan Oskar kendine geldi. Becerikli oğlunun bir çeşit gizli tarikattarafından yetiştirilen bir Tapınakçı olduğundan uzun zamandır şüpheleniyordu.Bu yüzden Lukas’ın sesini duyunca rahatladı.

Oskar, Kilian’a doğru döndü ve kukuletasını indirip yüzünü gösterdi.

“Lukas, sen misin? Gerçekten sensin! Günlerdir neredeydin sen? Senyokken neler oldu biliyor musun? Kız kardeşin… Zavallı annen… Aaaah!” Oskargözyaşlarına boğuldu ve dizlerinin üstüne çöktü, Lukas’ın annesinin kanınıKilian’a bulaştırdı.

“K-Karım! Karım! Neden onu korumak için burada değildin?! Onlarıkoruman lazımdı! Ö-Ölüp gittiler! Artık yoklar!” Oskar’ın sesi çatladı. Kendibeceriksizliğinin suçunu başkalarına atması tam onluk bir hareketti. Bu nedenlebu Oscarlık performansı, onu tanımayanları kandırabilirdi.

Lukas bile etkisiz kalabilirdi. Bu şerefsiz de buna güvendi. Lukas,annesinin cesedine şaşırdığı sürece bıçağı sırtına saplayabilirdi! Ne yazık kikarşısında duran kişi Lukas değil Kilian’dı.

Kilian dört adımda kadının cesedinin başına geldi. Tacizci koca veOstria’nın varoşlarının ızdırabıyla on yıl geçirmiş birine göre, şaşırtıcıbiçimde çekici kalmıştı. Ama cansız gözlerinde ufak da olsa bile hayatı boyuncataşıdığı iradeden izler vardı.

“Sen kendini aptallığınla öldürdün ve oğlun da seni kararsızlığıyla,”diye fısıldadı Kilian. Bu esnada Oskar ona bir adım daha yaklaştı, bıçağını koluzunluğunda tutuyordu. Kilian’ın boşluğunu beklerken oğlan döndü, onuyakasından kaptı ve nazikçe güldü.

“Lukas benden sana bir mesaj yollamamı istedi,” dedi Kilian, sağ elinipençeye çevirip Oskar’ın göğsüne sapladı ve kalbini sırtından çıkardı. Kalbikısa bir süreliğine attı. Ancak Oskar aynı şansa sahip değildi. Gözleri açık,dudakları “O” şeklinde kaldı.

Ölene kadar bu ani değişimin nedenini anlayamadı.

“Onu öbür dünyaya nazik bir şekilde yollama.” Kilian’ın sözleri garibanevde yankılandı. Oskar’ın bilgisini çekme fikri aklına bile gelmedi. Ortalamabir Küçük Casus bile yalnızca 20 bp değerindeydi. Bu seviyedeki mallar için%30’la %100 arasında pek fark yoktu. Lukas’ın kız kardeşine gelince, Oskar’ınönceki sözlerine, Lukas’ın isteğine ve cebindeki altın sikkelere bakılırsa,Kilian kızın başına neler geldiğini çoktan tahmin edebiliyordu.

Bu baba denen pislik kızını köle tüccarına satmıştı.

Varoşlardan alınan kadınlar satılmadan önce genellikle denetimlerden,güzelleştirmelerden ve “temizlikten” geçerlerdi. Bu yüzden bir kölecinin öncekarargâhına dönmesi gerekirdi.

Ostria’da resmi köle acentası yoktu. Kölelik yaygın ve düzenlenmişolmasına rağmen, asillerle köle ticareti yapılmadığı sürece anlaşmalara gerekyoktu. Köleci çoktan gitmişti, o zaman son on yılını varoşlarda geçiren Oskarizini nasıl sürebilirdi?

Oskar’ın kalbini yere bırakan Kilian, kalbini göğsünden çıkardı veadamın kendi kanıyla göğsüne bir ouroboros damgası çizdi.

Teorik olarak Kilian’ın dra kontrolü ve büyücülük hakkında hiçbir şeybilmiyor olması gerekiyordu. Ama yedi tarikat üyesini öldürdükten sonra aklınabazı bilgi kırıntıları girmişti.

Ouroboros damgası, ölen kişinin ruhunun huzura kavuşmasını engelleyenve kendi kendine işkence etmesini sağlayan basit bir lanetin temeliydi.Avucunda kesik açan Kilian, fehlle lekelenmiş kanını damgaya damlattı veiçindeki drayla büyüyü besledi. Kanlı işaretten kırmızı ışık çıktı, lanetatmamlanmıştı.

“AHHHH!”

Oskar’ın ruhunun ayrılırken attığı çığlıklar Kilian’ın zihnindeyankılandı ve bir kez daha huzura erdi.

Tatmin olmuş hâlde yakındaki yatağa uzandı ve uyuyakaldı.

Kısa süreliğine dinlenebildi, uykusu bir kadının gizli gizli yanınasokulup uyurken ona dik dik bakması yüzünden bölündü.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR