Zanaatkâr Teknobaz

Çevirmen: Lohengramm
Editör: Lohengramm
Cilt 1Bölüm 47: Zenginin Malı Züğürdün Çenesini Yorar (2. Kısım)

Zanaatkâr Teknobaz – 47. Bölüm:Zenginin Malı Züğürdün Çenesini Yorar (2. Kısım)

Cennet Bahçesi’nin ortasındaki mermer beyazı kulenin karşısında koyumor renkte bir boyutsal yarık açıldı. İçinden çıkan Kilian kulenin karşısındabelirdi.

Büyüleyici bahçelerinin, yarı saydam göllerinin ve antik yunan sanatınıyansıtan erotik mermer heykellerinin yanısıra Cennet Bahçesi bütünmüşterilerini hayrete düşüren bir harikaya daha ev sahipliği yapardı: İlahiÇöküş Kulesi.

720 metre uzunluğundaki bu kule, Olaf’ın elindeki kaynaklarlayapılabilecek bir proje değildi ve bahçenin açılmasından bir ay sonratamamlamayı başarmışlardı. Olaf’ın yaptığı ikinci çember illüzyon büyüsü,inşaatı ziyaretçilerden tamamlanana kadar gizledi ve herkesi şaşırttı. Artıkbütün kızlar 142 katlı ve 780 daireli bu alanda kalıyordu.

Hepsi Ostria’da yeni evler almış olmalarına rağmen, dükler vemarkilerden oluşan ekip 119. Kattaki bir toplantı odasında bir azize tarafındaneğlendiriliyordu.

“Yedi tane venandi toplayın ve Verden, Wilburg, Singen, Buhel veZursteig’e ışınlanma çemberleriyle gidin. Kalelerine sızın, beş dükün deyakınlarını kan dökmeden ele geçirin ve emirlerimi bekleyin.”

Nanobotlarını kullanan Kilian, beş boyarını hemen işe koydu. Boyarlarölümüne sadık olmalarına rağmen, iz bırakmadan iletişim kurmak için Kilianhepsine nano örümcekler yerleştirmişti.

Ostria’da aslında ışınlanma çemberleri yoktu. Hatta Orloth’ta bunlarıyapma bilgisi yalnızca Kars’ta vardı. Ancak Teknoloji İncelemesi’nden bunuöğrenen Kilian, güçlerini uzak yerlere yollamak için birkaç çember yaptı. Ancakorada benzer aletler olmadığından anında geri dönemeyecek olsalar dadönmelerine gerek yoktu zaten.

Gözlerini kararan havaya çeviren Kilian, gece olmasına ne kadar vakitkaldığını hesapladı ve sessizce kuleye doğru ilerledi. Asansöre binerekdoğrudan 119. Kata çıktı ve bir azize tarafından eğlendirilen ziyaretçilerininbulunduğu toplantı odasına gitti.

Kilian ortaya çıktığında kadın, Verden Dükü’ne bir bardak daha şarapkoymak üzereydi. Onun içeri girdiğini görünce hareket etmeyi bıraktı, şişeyiindirdi ve geri çekildi.

On yedi asilzade kadını neyin rahatsız ettiğini görmek için döndü veyalınayak bir adamın kaslı göğsünü gösteren açık siyah bir ceket ve siyahpantolonla içeri girdiğini görünce irkildiler. Daha da kötüsü çarpıcı elâgözleri ve emsalsiz yakışıklılığına rağmen, sırtına kadar inen örgüleriyle bukişinin halktan gelme olduğu kesindi!

On yedi asil anında onu hor görmeye başladılar.

“Böyle bir kurumun senin gibi bir hizmetçi alacağını düşünmemiştim.”Kırklı yaşlarının ortasında gibi görünen Wilburg Dükü hakaret etti verahatsızlığı daha da artırdı. Ama o daha hareket edemeden Verden Dükü, Kilianiçeri girdiğinden beri başını eğmiş olan azizeye baktı.

Onların karşısında da nazik olmasına rağmen böyle boyun eğmemişti.Kilian’ın girişiyle tavrını böyle değiştirmesi, ihtiyar dükün Kilian’ın gerçekmevkisini anlamasını sağladı.

“Sen Olaf’ın evlatlığı mısın? Yeni zu Verden yani?” Kilian’a adıylaseslenmeye tenezzül dahi etmeden doğrudan sordu. Arkadya’da kendilerini evlatedinen hanenin soyadını alsalar da evlatlık çocuklar asillerin normaldekullandığı “von” takısı yerine “zu”yu alırlardı.

“Zu” asillik gösterse de yalnızca hane sakini olduklarıın, doğrudansoydan gelmediklerini gösterirdi.

İhtiyar dükü görmezden gelen Kilian, azizeye bir hareket yaptı ve onafazladan sandalye getirtip devasa maun masanın öbür ucuna koydurttu, doğrudanRalph’in karşısında oturuyordu.

Kilian hiçbir şey demeden oturup bacaklarını masanın üstüne attı.

“Bu ne terbiyesizlik!” On yedi asil de hakarete uğrayınca yüzleriniöfke dolu bir ifade bürüdü! On yıllardır hayattalardı ve daha önce evlatlıkçocuk olsa da olmasa da halktan gelme birinin onlara böyle saygısızlık ettiğinigörmemişlerdi! Öylesine irkildiler ki bir anlığına ne olup bittiğinianlamadılar, ancak Kilian bacaklarını masaya attıktan sonra tepki verdiler.

“Ben size ayağa kalkmanız için izin verdim mi?” diye sordu, ama busözleri yankılanır yankılanmaz on yedi adamın hepsinin vücudu yüzlerce katağırlaştı, sanki hareketlerinin kontrolünü kaybetmiş gibi sessizce koltuklarınageri oturdular. Gözleri bir anda kendilerinden geçmiş hâlde fal taşı gibi açıldı!

Böyle ani bir hareketi beklemedikleri için herhangi bir savunmahazırlamasalar da hepsi Yüksek Elçi’ydi!

On iki Marki düşük seviye Yüksek Elçi’ydi, Ralph haricindeki dört dükde orta seviye Yüksek Elçi'ydi. Onlar böylesine güçlüyken, kim onları öylece oturtabilirdi?Hükümdar veya yüksek seviye Fehl İblisi'yle karşılaşmadıkları sürece bu resmensaçmalıktı!

Kafa karışıklığı devam ederken bazıları çok fazla şarap içmişolabileceklerini düşündü. Ama aynı sersemliği birbirlerinin gözlerinde görünce,bunun halüsünasyon olmadığını fark ettiler!

“Evime geliyorsunuz, şarabımı tadıyorsunuz, tesisimde kendinizirahatlatıp kızlarımla takılıyorsunuz, ama gelip beni rahatsız edip bana karşıplanlar mı kuruyorsunuz? Ne kadar kabasınız. Bu dünyada o kadın haricinde kabayaratıklardan daha az tahammül ettiğim hiçbir şey yoktur. Söyleyin bakalım,sizi sağ bırakayım mı?” diye sordu Kilian. Ses tonu sakin kalmasına rağmensözlerinin her biri asillerin boğazını hedefleyen keskin hançerler gibiydi.

Böylesine açık açık tehdit edilince kendilerini daha fazla tutamadılarve dralarının Kilian’ın baskısıyla kapışmasına izin verdiler. Ralph de istisnadeğildi. Ne yazık ki dağ gibi bir dra onları sandalyelerine mıhlıyor, tümçabalarını beyhude kılıyordu. Kilian’ın üzerlerindeki kontrolü öylesinemutlaktı ki ne büyü yapabiliyor ne ter dökebiliyorlardı!

Korkudan titremeleri bile yasaktı sanki!

Ralph o anda ne kadar korkunç bir hata yaptıklarını fark etti veKilian’ı artık bir delikanlı olarak değil, gerçek yaşını büyüyle gizleyen birHükümdar olarak görmeye başladı! Ama onu kim suçlayabilirdi ki? Beş ay öncesinekıyasla Kilian’ın gücü büyük ölçüde artmıştı. Ortalama bir büyücünün aksine,gücü dra rezerviyle birlikte yükseliyordu. 15,200 drasıyla ve Hükümdarseviyesine yaklaşan dra kontrolü seviyesiyle, on tane üst düzey Yüksek Elçibile karşısında pes ederdi.

Ancak ne kadar güçlü olursa olsun, Ralph, Kilian’ın onlara zararvermeye cüret edebileceğini sanmıyordu!

“Efendim, sizi tanımıyorum ve neden hanemde gizlenmeyi gerekligördüğünüzü bilmiyorum. Ancak Hükümdar olsanız da olmasanız da Orloth sınırlarıiçerisinde beş dükü ve on iki markiyi öldürmeyi göze alamazsınız!

Kral Erik'ten korkmuyorsanız bile Kanlı Gül’ün Büyük Üstadı’na neyapacaksınız?! Klaus von Karsten sizi asla sağ bırakmaz!” diye söylendi Ralphve her kelimesiyle sakinliğini geri kazandı. Kral Erik’in yargı gücünü elegeçirdikten sonra Klaus, Orloth’un kanun yaptırım sisteminde büyükdeğişiklikler yaptı. En başta bütün asiller bu değişikliklerden nefret etti.Ama Ralph şimdi Klaus’un yükselmesine şükrediyordu!

“Öncelikle Ostria’daki bütün şirketin çöker ve hayatın tehlikeye girer!Ekselânsları, Arkadya’nın bir numaralı hükümdarıdır ve imparatorluğun en güçlüaskeri düzenlerinden birinin başıdır, aynı zamanda Orloth’un lord hakimidir!

Bu ülkede Klaus’un yasaları çiğnenemez. Kendini bir şey sanm-” Ralphdaha cümlesini bitiremeden Kilian bir iletim aynası çıkardı ve düklerinköşklerinden beş görüntü oynattı.

Hepsi karılarını, kardeşlerini ve çocuklarını sekiz pelerinli adamlabirlikte görünce ürperdiler. Dahası dıştan zarar görmemiş görülmelerine rağmenhiçbirinin bilinci yerinde değildi.

“İmkânsız, bu sahte olmalı! Sahte! Sahte!” Ralph sanki kendisini bunainandırmaya çalışıyormuş gibi bağırdı. Ama ne kadar uzun süre bakarsa, bunungerçek olduğuna o kadar çok inanıyordu!

“Gerçekliğini doğrulamak pek de zor değil. Her kaleden birininkellesini aldırırım ve bakmanız için buraya getirtirim. Adamlarım üç saattenkısa sürede burada olabilir. Yapmamı ister misiniz?” diye sordu Kilian, sakinmizacını bırakıp gülümseyerek.

On yedi asilin tamamı bir anda korkuya kapıldı!

“Sen… Çok kendini beğenmişsin!” Wilburg Dükü kekeledi, hem acıiçindeydi hem de gücenmişti! Eğer işlerin bu hâle geleceğini bilseydim, buplana asla katılmazdım!

“Yanılıyorsun, esas alçakgönüllü olmayanlar sizlersiniz,” diye karşılıkverdi Kilian ve sağ elini şarap şişesine doğru uzattı. On yedi asilinbardaklarıyla birlikte şişe ona doğru uçtu, masanın üstünde süzülüyordu.

Lila rengi buhar Kilian’ın sağ işaret parmağından çıktı, filiz gibisarıldı ve şişeye girip sıvıyı sanki korkunç bir lanete boğdu. Kilian ardındanher asile bir bardak döktü ve onlara şarabı yolladı.

Bardaklar hepsinin karşısına indi.

“Şimdi durumu açıklığa kavuşturayım. İki seçeneğiniz var:

A) Teslim olmak.

B) Teslim olmak.

Üçüncü bir seçeneği seçerseniz hepinizin soyunu kuruturum. Bunukabullendiğinizde için. Ama harcadığınız her üç saniye için soyunuzdan birinigeberteceğim. Ah, ayrıca bu yalnızca düklere özel bir anlaşma, siz Orlothmarkilerinin rütbesi Arkadya hiyerarşisinde çok düşük olduğundan, sizlererahatlık sağlamayacağım. Sizin sadece bir saniyeniz var,” diye açıklama yaptıKilian.

Arkadya boyunca yüksek asillerin kendilerinden çok sevdiği yalnızca ikişey vardı: soylarının devamı ve kadim topraklarının korunması. Bu iki şeyikorumak için ortalama bir yüksek asil canını vermekten çekinmezdi.

Dahası herkes Olaf değildi.

Büyük Üstat seviyesi bir varlığı gücendirdiğini düşünen markiler hiçtereddüt etmeden şaraplarını yudumladılar. Dükler de hemen arkalarından aynısınıyaptı.

Bunu gören Kilian onaylarcasına başını salladı. Şarabın içindeJezebel’den öğrendiği eşsiz bir lanet vardı: İstekli Esaret Laneti

Bu lanet kurbanın kendi rızasıyla tükettiği şeylerle yapılırdı, amatüketim bir kez gerçekleştiğinde kişinin ruhu ve hayatı laneti okuyan kişiyeait olurdu, yani Kilian’a.

Yorumlar
/ sayfa kayıt
© 2024 Felis Novel. Tüm Hakları Saklıdır.
BAĞLANTILAR